19 Haziran, 2014
Fırsatçılar dünyası ve toplum mühendisliği yanılgıları
Haziran ayında Hollanda’da düzenlenen üç büyük festivalden sonuncusu Multifestijn bugün başlıyor. Daha önceki bir yazımda bu festivaller ve kermesler konusunda arz ve talep dengesinin son yıllarda oldukça bozulduğunu yazmıştım.
Rakabet
Bu konuda arz’ın çoğalması rekabeti de beraberinde getirdi. Aslında tatlı bir rekabet kaliteyi de beraberinde getirir; Ancak özellikle Multifestival Europa ile Multifestijn arasındaki rekabetin niteliği ticari etik sınırlarını çoktan aşmış gibi görünüyor.
Daha önce, birbirleriyle mahkemelik olmalarının, rakip festival iptal edildi dedikoduları yaymalarının etik sınırları zorladığını yazmıştım. Ama bizzat tanık olduğum bir diyalog, bu rekabetin etik sınırları fersah fersah geçtiğini gösteriyor.
Geçen hafta içinde Rotterdam-Amsterdam treninde yolculuk ederken bu festivallerle ilişkisi olduğunu sandığım iki kişi arasında geçen hararetli bir konuşmaya şahit oldum. Konuşmalarında bu festivallerin adı geçince arka koltukta oturmalarına rağmen yüksek sesle konuştuklarından bu ilginç konuşmaya ister istemez kulak kabarttım.
Diyalog
O anda not almayı düşünemedim, ama hatırlayabildiğim kadarıyla aralarında şöyle bir diyalog gelişti:
“Ben çok bilgiye sahibim, hem karşı taraftan, hem de kendimizden. O bakımdan bu adama ilk yazıyı yazdırmak doğru olur. Bilgisizce yazsın bakalım.”
Bunu söyleyen kişi eğer her iki taraf hakkında da bilgi sahibi ise, demekki birbiriyle mahkemelik olan her iki organizasyonun da içinde belki bir Truva atı gibi yer alıyor.
“O adam bazı konulara hiç vakıf değil galiba. Çok temkinsiz olduğunu görüyorum Facebook’ta falan. Yağcı, adi o gazetecinin yaptığı reklam habere ‘Allah utandırmasın’ falan diye yorum yazmış.”
Demek birilerinin gözünde herhangi bir etkinlik hakkında haber yazan gazeteciler reklam yapmış sayılıyor; hem de adi, yağcı diye nitelendiriliyor.
Arka koltukta oturanlardan birisinin basın mensupları üzerinde ‘Alo Fatih’ etkisinin olduğunu, hatırladığım şu diyalogdan anlıyorum:
“O gazeteci dün Multifestijn ve karışıklık üzerine yazacaktı. Yazma, acele etme, Pazartesiye kadar bekle demiştim. Ben diğer gazeteciyi de sustururum. Arkadaş ‘derdin ne?’ diye bir yazı kaleme alırım. Hatta bir başka gazeteciye, karşı yazı bile yazdırırım.”
“Diğer gazeteci tamam. Bir başka gazeteci zaten savaş açacak. Çünkü organizatör tarafından kandırılıyor. O eski bir kurt gazeteci.”
“O babanın gücü yok. Kalemi sert değil.”
Arka koltuktaki bu iki kişi arasında geçen konuşmada karşı tarafı karalama kampanyası için izlenecek yol konuşulmaya başlandı.
“Bir hata olduğunu, bu Multifestival’de bir şeylerin oturmadığını eksik ya da yanlış olduğunu ben daha toplantıyı duyurmadan dillendirmek, ufak ufak ‘zaten hissetmiştim bak’ falan demek için iyi bir fırsat olmaz mı?”
“Güzel, basın toplantısı olsun, Hollanda bir şok yaşasın. Senden tam bir yanıt gelsin. O zaman ‘Yanılgılar Dünyası ve Fırsatçılar Gözlüğü’ diye yazsak daha ağır, daha sağlam olmaz mı? Hatta bence ortalığı karıştıralım.”
“Ama şimdiden Multifestijn ne oldu, bu festivali kim yapıyor gibi ya da fırsat mı, fırsatçılık mı diye bir yorum yapılsa onlar üç gün kendine gelemez. O esnada da basın toplantısı başlar.”
“Sağlam adımlar atıp, sağlam strateji zamanı. Canım arkadaşım, dostum, yarını bekle bence. Onu bizim internet sitesinde manşetleriz. Bir başka gazeteci arkadaşımız da yazar bir taraftan. Tamam. Sen, ‘OK’ saldırıya geçebiliriz dediğin anda başlar.”
“Bence yavaş yavaş başlayabilir. Burada bir hata var gibi birşeyler. Bunun şimdiden yaygarasını koparan kişi aynı zamanda ‘kral çıplak’ diyen ilk kişi olmuş olacağı için ve onun çabası ile biraz da hak yerini bulmuş gibi olacak.”
“O bakımdan bu adama ilk yazıyı yazdırmak doğru olur. Bilgisizce yazsın bakalım.”
Toplum mühendisliği mi?
Kim olduğunu bilmediğim bu kişilerin milleti eğlendirmek ve iş dünyasını biraraya getirmek için mi festival düzenledikleri, fırsatçılar dünyasında kendilerine fırsat yaratmak mı istedikleri, yoksa kendilerini toplum mühendisi mi sandıklarını düşünürken Amsterdam RAI tren istasyonuna yaklaşınca yerlerinden kalktılar. Onlar trenin kapısına doğru ilerlerken, merakımı yenemeden arkama dönüp baktım; uzun boylu, kırlaşmış uzun sakalı ve güneş gözlüklü birisi ve yanında daha genç görünen siyah saçlı, traşlı yüzü ve hafif büyümüş bıyıkları olan birisi muhabbetlerine devam ederek trenden indiler.
syavuz@kpnmail.nl
View full post on InterAjans.nl