12 Kasım, 2014
Bakan Asscher, Süleyman Efendi Cemaati, Milli Görüş, Diyanet Vakfı ve Fethullah Gülen hareketinin Hollanda’daki Türk toplumunu etkilediğini ve bu hareket ve örgütlerin şeffaflığı konusunda araştırmaya alınacağını duyurdu.
Türk Hükümetinin Hollanda’daki Türkiyeli organizasyonlar üzerinde etkili olduğunu ve bunun Hollanda’da yaşayan Türkiyelilerin entegrasyonunu engellediğini düşünen Sosyal İşler Bakanı Asscher, Meclise gönderdiği yazılı açıklamada Hollanda’da bulunan dört organizasyonun araştırmaya alınacağını duyurdu.
Bakan Lodewijk Asscher geçtiğimiz hafta Temsilciler Meclisine gönderdiği yazıda, Hollanda’daki dört örgüt ve hareketin hedefleri ve yöntemleri hakkında belirsizliğin bulunduğunu, bunun kabul edilemez olduğunu yazdı.
“Şeffaflığın eksikliği, demokratik bir topluma uymaz” diyen Asscher, araştırmaların Süleyman Efendi Cemaati, Milli Görüş, Diyanet Vakfı ve Fethullah Gülen Hareketinin, Hollanda’daki Türklerin yaşam tarzlarına ne kadar etkili olduğunu belirleyemediklerine de vurgu yaptı.
Ana kuruluşlar
Asscher’ın açıklamasında her dört organizasyonun ana kuruluşlarının Türkiye’de olduğuna dikkat çekildi. Hollanda İslam Vakfı’nın Türkiye’deki Diyanete bağlı olduğu belirtilen yazıda bu vakfa ait Hollanda’da 143 cami olduğu ve direk olarak Türkiye’deki Diyanetten yönetildiğine dikkat çekildi.
Asscher’a göre Türkiye ve Türk hükümetinin bu kurumlar üzerindeki baskısı ve etkisi eksilmeden devam ediyor. Bakan Diyanetin yanı sıra Türkiye diasporasını etkileyen başka bir dizi kuruluş olduğunu da belirtiyor.
Dışişleri Bakanı Timmermans ile birlikte açıklama yapan Bakan Asscher konunun Türk yetkililerle de görüşüleceğini belirtiyor.
Alınabilinecek önlemler
Bu organizasyonların şeffaflığı açısından bakıldığında bazı önlemler alınabilineceğine vurgu yapan Bakan Asscher, bu önlemler arasında, yapılacak araştırmanın verdiği faaliyet raporlarına bakılacağını belirtiyor. Örneğin bir organizasyonun Hollanda’daki Türk vatandaşlarının entegrasyonunu önleyecek nitelikte faaliyet gösterdiğinin ortaya çıkartılması ile bu organizasyonun aldığı destek kesilecek.
Bakan bu araştırmanın çıkış noktasını ise geçtiğimiz yıl Asscher tarafından, Sosyal Kültürel Plan Büro’ya (SCP) yaptırılan bir araştırma. SCP araştırma sonuçlarına göre Hollanda’da yaşayan Türk topluluğu diğer topluluklara göre daha kapalı ve içe dönük bir yaşam sergiliyor. Bu da özellikle Türk çocuklarının toplumdan uzaklaşmasını sağlıyor
Konu hakkında açıklama yapan kurumların yetkililier şöyle konuştu:
Raşit Bal: (CMO Başkanı) (Contactorgaan Moslims en Overheid)
Sivil toplum kuruluşları Bakanın ve politikanın elinde bir araca dönüşemez.
Sosyal İşler Bakanı Asscher’ın dört büyük Türk kuruluşu hakkında yaptırdığı araştırma nihayet aҫıklandı. Heyacanla beklemekte idik. Araştırma, araştırmacıların kendilerinin yaptığı bir alan araştırmasına dayanmıyor. Daha ҫok, şimdiye kadar yapılmış araştırmaların bir taraması ve bu araştırmaların bulgularından haraketle bir sonuca ulaşmak denemesi. Araştırmanın en önemli iki sonucu var: bu kuruluşlar belirgin olarak ve ‘olumsuz’ anlamda ‘parallel’ değiller. Üstelik, ‘paralel’ kavramı oldukҫa tartışmalı. İkinci bulgu ise, bu kuruluşlar yoğun bir dinamizme sahip ve sürekli değişim geҫirmektedirler. Milli Görüş’ün ‘politik’ kimliğini bırakıp Avrupa şartları ile uyumlu ‘kültürel ve toplumsal angeje’ olan bir ҫizgiye gelmesi gibi.
Bakan Asscher bu araştırmayı, anlaşılmaz bir nedenle, ‘kullanıma elverişli’ değil şeklinde niteliyor. Kendisi, ‘beklediğim gibi ҫıkmadı’ diyor. Halbuki, araştırmacıların görevi, bilimsel bir araştırma yapmak. Bilimsel yöntemlerle ortaya ҫıkartılan veriler ve gelişmerler, ‘doğru’ olanlardır. Bakan Asscher bilimsel ҫalışmayı dahi siyasi maksatları iҫin kullanmak istemekte.
Nitekim, bahsi geҫen dört kuruluşu, araştırmanın bulgularının muhalifine, ‘şeffaf olmamakta’ suҫluyor. Halbuki araştırma, ‘belirsizlikten’ bahsediyor. Belirsizliğin nedeni ‘seffaf’ olmama durumu değil. Belirsizlik daha ҫok, kuruluşların geҫirmekte oldukları ‘değişimin’ hızından kaynaklanmaktadır. Olayların hızı yüksek olduğu iҫin, kuruluşların yöneticileri de üyeleri de pek ҫok hususun nereye ve hangi yöne akmakta olduğunu kestirememekteler.
Bakan Asscher’ın algısının tam aksine, Türk kuruluşları toplumun stabil olması iҫin ortamlar oluşturmakta.
Böylece, toplumsal gerilimi önemli ölҫüde azaltmaktadır. Buna ek olarak oluşturulan sosya ҫevreden, ortamdan dolayı yeni neslin makul ve dengeli bir kimlik inşa etmelerine imkan sağlanmakta. Sayın Bakanın bunu görmemesi onun politik olarak kör olması anlamına gelmektedir. Bakan Asscher’ın ilan ettiği ‘taciz’ politikalarına rağmen, Türk kuruluşları ҫalışmalarını sürdürecektir. ‘Hukuk Devleti’, hem bireyleri ve hem de sivil kuruluşları korumak iҫin vardır. Bakanın ve politikanın elinde bir araca dönüşemez. Hele topluma karşı asla.
Alaattin Erdal : (CDA Politikacı)
Demek ki kendimizi, çalışmalarımızı bu topluma, kamuoyuna, medyaya ve siyasetçilere anlatamamışız.
Bu araştırma, PvdA’lı Bakan Asscher’in bilmem kaçıncı araştırması. Yeni bir araştırma değil. Daha evvel 2007 yılında VVD ve SP’nin milletvekillerinin isteği doğrultusunda Gülen Hareketi ile ilgili araştırma yapılmıştı. Yine, o yollarda bu araştırmayı o dönemin PvdA’lı bakanları yaptırtmıştı.
Özellikle SP milletvekili Saadet Karabulut’un başını çektiği milletvekilleri, bu hareketin parallel bir toplum yaratmayı amaçladığını iddia etmiş ve hareketin Türk toplumunun Hollanda toplumuna katılımını olumsuz manada etkilediğini hatta engellediğini iddia etmişlerdi.
Dört bakanlığın ortak çalışması sonucu çok detaylı araştırmalar yaptırılımış ve sonucunda değil entegrasyonu olumsuz manada etkileme, hatta o dönemin hükümetinin politikalarına destek mahiyetinde olduğu sonucu çıkmıştı.
Akabinde yine böylesi bir araştırma ve iddialar ve yine aynı milletvekilleri tarafından gündeme getirilmiş ve iki yıldır yoğun bir şekilde detaylı araştırmalar yapıldı.
Bu sefer araştırmaya Türk toplumunun belki de yüzde 80′ ini kapsayacak şekilde diğer dini cemaatleri de eklediler.
Şimdi, sözü edilen dini gruplar, 50 yıldır bu ülkede hayatın her alanıyla ilgili Türk toplumuna hizmet vermekteler.
Bu kuruluşların hiçbirinin şimdiye kadar herhangi gayri ahlaki, gayri insani, gayri islami veya gayri hukuki hiçbir olumsuz, yanlış veya yüzkızartıcı işleri, söylemleri ve icraatları olmamıştır.
Durduk yere, bir iki milletvekili istedi diye eğer bu hükümet böylesi insanları, grupları zan altında bırakan bir araştırma yapıyor ise, bu bence öncelikli olarak Türk toplumunun ayıbıdır.
Demek ki yeteri kadar kendimizi, çalışmalarımızı bu topluma, kamuoyuna, medyaya ve siyasetçilere anlatamamışız.
Bu araştırma kanaatimce çok detaylı olduğu halde, Asscher’in belki de gündemin etkisiyle, sonuçlandırmaması, hatta sulandırması, daha derin ve detaylı araştırma yaptıracağım diye topu taca atmasını da çok yersiz buluyorum.
Eğer, 2007’ den beri bu kuruluşlar araştırlıyor ise, hiçbir olumsuz sonuç çıkmıyor ise ki, sadece ‘daha şeffaf olmalılar’ demenin dışında, o zaman çıkıp bu iddiaların yersiz ve haksız olduğunu da söylemek gerekiyordu.
Demek ki o noktada da, Türk toplumu olarak çok iyi organize olduğumuz halde, bir sürü kurum ve kuruluşlara sahip olduğumuz halde, etkisizmişiz ve yetkisizmişiz, maalesef…
İşçi Partisi içinde bir düzine Türk kökenli milletvekili var. Söyleyin Allah aşkına, mutat işlerinin dışında, böylesi hayatı önem taşıyan konularda ne zaman ve hangi mihvallerde lobi yapıldığını ve önyargıları yıkma adına, ciddi ve köklü çalışma yapıldığına şahit olduk?
Allah aşkına siz söyleyin neden ve kim bizi ciddiye alsın ki?
Kızdığımız parti ve milletvekillerden evvel biribirimizi kendi aramızda, dışlayan, ötekileştiren ve kriminalleştiren bizler değil miyiz?
Parallel safsatasıyla bu gruplardan birini her gün bütün medyada, kamuoyunda küfreden, rencide eden, hakaret eden biz ve bizim kendi insanlarımız değil mi?
Biz biribirimizle bu şekilde didişirsek, inanın başkasına kızma hakkımız olmaz..
Hollandalı olaya şöyle bakıyor; ‘Ateş olmayan yerden, duman çıkmaz’.
Devlet yıllardır araştırma üzerine araştırma yapıyor ise, demek ki bu Türklerin yüzde 80’inde bir sorun var, diye düşünmeye başlıyor.
Sadece bu algı, maalesef entegrasyonu engellemeye, hatta altına dinamit yerleştirmeye yeter de artar bile..
Bu algıyı oluşturan bizler, bu algıyı gidermede ortak hareket etmeyen bizlere aslında çok büyük iş ve sorumluluklar düşüyor. Ama, acaba aynı gemide olduğumuz halde, içinde bulunduğumuz hassas ortamın farkında mıyız ve ona göre bu gemiye zarar gelmemesi adına ne kadar ortak ve bilinçli hareket ediyoruz?
Mehmet S. Kaya : (UETD Hollanda başkanı )
Bakanımız, şeffaf olan kuruluşların listesini de açıklayabilir mi?
Hollanda’da yaşayan Müslüman halkların sayı olarak en büyüğü olan Türkler düne kadar örnek olarak gösterilirken, şimdi ne olduysa birden bire kendi içerisine kapalı olarak nitelendiriliyor. Bir adım ileri giderek Hollanda yasalarına göre uygun bir şekilde kurulmuş olan tüm STK’ları büyüteç altına alacağını belirtiliyor. Daha da ileri giderek bu STK’ların Türkiye’nin kontrolü altında olduğunu savunuyorlar.
Kafaları karıştıran sorulara en güzel cevap, soruları sorularla cevaplamaktır.
1. Türklerin farzı misal kendi içerlerine kapalı olmaları neden birilerini rahatsız etsin? Hollanda’da yaşayan Çin vatandaşları tek kelime bilmeden yıllardır Hollanda’da yaşamlarını sürdürmektedirler. Diğer Türk kuruluşlar daha mı şeffaf, yoksa sırasıyla mı devam edeceksiniz? Yarın hangi kuruluşları araştırmaya dahil edeceksiniz? Onlarda araştırmalara dahil edilecekler mi?
2. Acaba Hollanda yasalarına göre kurulmuş olan kuruluşlardan sadece adı geçen kuruluşlar mı şeffaf değil? Şeffaf olmayanlar listesini açıklayan Bakanımız, şeffaf olan kuruluşların listesini de açıklayabilir mi?
3. Sayın Asscher bu kuruluşların şeffaf olmadığı sizin kendi görüşünüz mü, yoksa PVV’nin görüşü mü? Bu araştırmaları yaparak PVV’yi dost mu tutmak istiyorsunuz, yoksa yaklaşan Eyalet Seçimlerine oy mu devşirmek istiyorsunuz?
4. Bu zamana kadar dost ve örnek gösterdiğiniz kuruluşlara ne kadar sübvansiyon verdiniz de geri istiyorsunuz? Bir hukuk devletinde sübvansiyonlar bu şekilde mi geri alınıyor?
5. Hangi cami ve cemaatten nasıl bir rahatsızlık duyuyorsunuz, açıklayabilir misiniz?
6. Müttefikiniz ve dost ülke olan Türkiye’den neden rahatsız oluyorsunuz? 400 sene Hollanda Türkiye ilişkilerinin hiç değeri yok mu?
7. Hollanda devleti yurtdışında yaşayan Hollanda vatandaşlarına, kültürlerini unutmamaları için ne kadar yardım yaptığınızı açıklayabilir misiniz?
8. 400 sene ilişkiden sonra, 50. Yıl Göçten sonra artık ne zaman entegrasyondan akseptasyona, yani kabule geçeceksiniz? Yeni yurtdaşlar fazla dışlanamdılar mı? Bu yurttaşlar ne zaman toplu şekilde kabul görecekler?
Geçen sene İçişleri Bakanlığı’nda müsteşar seviyesinde yapılan toplantıda HDV, Süleyman Efendi cemaati ve Milli Görüş bir ağızdan Bakanlıkta ağırlanmaktan memnun olduklarını, ama bu görüşmeyi daha önceden yapılması gerektiğini ve beklediklerini belirttiler. Uzatılan elin havada bırakılmayacağı, ama araştırmanın sadece şekil olarak değil, içerik olarak ortak tespit edilmesi gerektiğini ve bu kuruluşları başkalarından değil, kendilerinden öğrenmeleri gerektiğini açıkladılar. Bu konuşmalardan sonra bir şey duymadan bu şekilde konunun tekrar gündeme gelmesi, başka hesapların olasılığını akıllara getiriyor.
Maksat üzüm mü yemek, yoksa bağcığı mı dövmek?
Yusuf Altuntaş : (Milli Görüş Kurumsal İletişim Birim Başkanı)
Bakan Asscher gelsin kendisine radikalleşen gençlerle nasıl uğraşacığını izah edelim
Malüm 1 yıl evvel Hollanda meclisinde Türk İslam Kurumları menfi manada gündeme geldi ve o müzakereler sonucunda bakan bu 4 kurumu araştırma kararı aldi, çünkü temayüller böyle idi. Akabinde bu kurumların temsilcileri bakanlığın üst düzey danışmanları ile toplantı yapıldı ve nihayetinde literatür araştırması yapılacağı kararı verildi. Şunu da söylemem gerekiyor benim açımdan bu araştırma kararı çok afaki idi çünkü fiiliyatta elde tutulur bir gerekçe yoktu. Buna rağmen burada hem bakanlık hem de kurumlar hemfikir oldular. Bu araştırmanın 2 tane professör tarafından, Nico Landman ve Thijl Sunnier, yapılması uygun görüldü çünkü kendileri Türk toplumunun kurumsallaşmasını en iyi bilen kişilerdi.
Peki neden literatür araştırması yapıldı?
Çünkü bu kurumların hepsi peyderpey bakanlık tarafından her zaman araştırıldı ve her araştırmada birşey çıkmadı. Ama malüm her araştırmada araştırılan kuruma karşı bir menfi imaj oluştu toplum nezdinde. Ortada suç olmamasına rağmen. Daha doğrusu Milli Görüş’ün yapısı belli, Diyanetin Türkiye Cumhuriyeti kurumu olduğu dünya alem biliyor, Süleyman Efendi cemaati 3 yıl evvel zaten araştırılmış ve bu aynen Fethullah Gülen Efendi cemaati içinde geçerli. Yani bu yapılan aktüel araştırmalardan birsey çıkmamasına rağmen tekrar araştırmaya tabi tutulmak benim kanımca pek ciddiyet içermiyor. Bu olsa olsa ancak siyasi bir gerekçe olur. Çünki Hollanda’da hukuken paralel yaşamanın bir ceza mueyyedesi bile yok ve bunu bırak paralel toplumun açılımı bile yok. Yani bunu derken ne kastediyoruz kimse bize açıklayamıyor ve raporda bu bağlamda ibraz edilecek birşey de yok. Zaten malum Hollanda’da Wassenaar Belediyesi’nde yaşıyan vatandaş paralel toplum olarak geçiyor, bu yaklaşım çin toplumu içinde öyle. Madem ki buna müsaade ediliyor da Türk toplumuna bu neden müsaade edilmiyor. Bunu da geçelim bu kurumların adresi belli, hesabı belli, yaptığı faaliyetler belli ve şu ana kadar hiçbir kriminal olaylarda veya menfi durumla karsı karşıya gelmedi ve her zaman yapıcı olan bu kurumlar neden şimdi böyle tekrar kıskaca alındı?
Bu kurumların radikalizme karşı aldığı önlemler (Allah rızası için yapılan faaliyetler çercevesinde) neden göz ardı ediliyor.
Diyebilir misin bu kurumlar gençleri radikalleştiriyor? Ama öteki taraftan diğer camilerden gençler kaçarak radikalleşiyor ve ISIS diye adlandırılan bir yapının üyeleri oluyor. Hollanda bununla uğraşmak için milyonlarca para harcıyor, bu konu şu an halen daha Hollanda’nın gündeminde. Ama o kadar para harcamaya gerekmez Hollanda Bakanı Asscher gelsin biz kendisine radikalleşen gençlerle nasıl uğrasacığını izah ederiz, hem de Allah rızası için! Ama işin tenakuz olan tarafı da bu. Tüm bu kurumlarda binlerce kişi gönüllü olarak karınca kaderince birşeyler yapmaya çalışıyor sıf Allah’ın rızasını kazanmak için ve bunu onure etmek yerine siyasi otorite ve zihniyet daha çok baskı uygulamak istiyor. Sunu da bilmek lazımki bu kurumlarin yaptığı faaliyetler sadece dini içeren konular değil sosyal ve toplumsal meselelerde Türk toplumunun bilgilendiriyor ve katılımcı olmasını sağlıyor. Ama ne hikmetse bakanlık bunu görmüyor aksine bu kurumları daha çok zan altında bırakıyor. Ha şunu da söylemeden geçmiyelim, literatür araştırması yapıldı ve sonuçlandı. Her zamanki gibi bu araştırmadan da birşey çıkmadı ve daha önceki araştırmalar gibi sürüncemeye gitti.
Asscher tekrar bizi araştırmaya tabi tutacaksa biz mazur görmeyiz, bizim için “geen probleem!”
Velhasil bu kurumlar gene her zaman oldugu gibi faaliyetlerini devam ettirecekler ve burada bir sikinti yok, sadece bakanlik bu kurumlar hakkinda menfi bir sekilde aleni algi olusturmak istiyor, maalesef. Bunun baska izahi yok benim perspektifimden. Ama bu kurumlar yillarca ayni seyle karsi karsiya kaldiklari icin siyasi otoriteye saygin olmasinida bilen kurumlardir, dolayisiyla gene muspet yaklasim gosterecekler. Cunki biz toplum ve ulus olmayi bilen bir kavim milletiz ve bizim medeniyetimiz Hülefa-i Raşidin dönemine dayanır. Unutmasınlar ki Avrupa’nın karanlık çağında 14. asırda Katolik kilisesi İspanya’da müslümanları ve Yahudileri diri diri katlederken bu mazlum ve suçsuz insanları o zamanki Osmanlı ve Hollanda devleti kucak açmiştır. Bunun için İstanbul ile Amsterdam şehri arasındaki tarihi bir mistik bağlantısı vardır ve bizim ortak yönümüzde budur. Bizler kadim millet ve medeniyet olarak ne kadar şeffaf ve toleranslı olduğumuzun kanıtıdır bu. Bakan Asscher bu tarihi vurguya dikkat çekmesini temenni ederim. Dolayısıyla neyin ne olduğunu ve hangi amaçla yapıldığına iyi bilen ve hesap eden bir vakur ve tevazu sahibi toplumuz Elhamdulillah! Her şeye rağmen bu kurumların itidalli ve tekamül çerçevesinde olmaya çalışacaklarından eminim. Onun için Asscher tekrar bizi araştırmaya tabi tutacaksa biz mazur görmeyiz, bizim için “geen probleem!” “Görelim bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler!
Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk ‘’Asscher Müslümanları kucaklamalı’’
Uyumdan sorumlu Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher’in 25 Eylül 2014 tarihli mektubunda 4 İslami kuruluş (Diyanet, Milli Görüş, Süleymancı cemaati ve Gülen cemaati) hakkında yapılan araştırmayı yetersiz bulduğunu ifade etti.
Kamuoyuna geçtiğimiz hafta bu mektuptan duydukları rahatsızlığı dile getiren Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk, Bakan Asscher ile bu konuyu görüştü. Milletvekillerimizden gelen açıklama şu şekilde:
”Bakan Asscher’in mektubunda ele alınan ana madde araştırılan kuruluşların yeterince şeffaf olmaması üzerineydi. Biz buna anlam veremediğimizi ifade ettik. Bir sene boyunca bütün kapılarını ve istenilen bütün bilgileri Sosyal İşler Bakanlığı’yla paylaşan kuruluşların sert bir şekilde eleştirilmesinin doğru olmadığını, bu kuruluşları ötekileştirmek yerine kucaklamak gerektiğini ifade ettik. Günümüzde artan radikalizme bu tür kuruluşların karşı cevap verdiğini ve Hollanda Türk toplumu arasında radikalleşmenin olmamasının sebeplerinden bir tanesinin bu kuruluşların var olmasından kaynaklandığını anlattık.
Kuruluşların şeffaf olmadığından şikayetçi olan Bakan Asscher’a arzu ettiği şeffaflığı yolladığı mektupla daha uzak hale getirdiğini göstermeye çalıştık. Zira yapılan araştırma bu kuruluşların Hollanda anayasasının temel ilkelerinden olan din hurriyeti, cemiyet/vakıf hurriyeti ve kanun çizgileri içerisinde hareket ettiğini göstermektedir. Durum böyle olmasına rağmen kuruluşlardan tekrar ve tekrar şeffaflık istenmesinin bu kuruluşlara karşı olan önyargının ve güvensizligin bir göstergesi olduğunu dile getirdik.
Eğer Bakan Asscher gerçekten bu kuruluşların şeffaf olmasını arzu ediyorsa bu meseleyi siyasi arenada çözmek yerine, araştırma raporununda ortaya koyduğu gibi, araştırılan kuruluşlarla diyalog halinde çözmesi gerekir. 5 sene boyunca mercek altına almak istediği bu kurumlar hakkında devamlı olarak Meclise rapor vermek istediğini belirten Asscher, bu yol ile Hollanda’da yaşayan Hollanda Türk toplumunun Hollanda’ya katılımının daha kolay olacağını düşünse bile burda yanılmaktadır. Hollanda kanunun belirlediği çizgiler içinde geniş kitlelere hitap edebilen kuruluşlara ihtiyacı vardır ve Hollanda olarak bu sivil toplum kuruluşlarına sarılmamız gerekir.
Bakan Asscher gelecek olan bütün sorulara ciddi anlamda cevap vermek istediğini ve bu araştırmanın ve mektubunun bir sonuç olmadığını ve bilakis bir başlangıç noktası olduğunu söyledi.”
Kaynak: Platform
View full post on Haber Utrecht