ASLINDA hepimiz tanırız o protokol fetişistlerini… Herkesin mutlaka tanıdığı böyle insanlar vardır. İyi dikkat edince etrafımızdaki bu protokol fetişistleri birer birer kendilerini belli ederler…
Bir düğün ya da eğlence ortamında, bir hemşehri derneğinin düzenlediği gecede, bir konferansta ya da bir sanat gösterisi sırasında öyle ‘kabak gibi’ ortaya çıkarlar ki…
Hem protokoldekileri, hem etkinliği düzenleyenleri, hem de diğer konukları irite ederler. İnsanları nasıl irite ettiklerinin kendileri de aslında farkındadırlar, ama sürekli dişlerini göstererek güler yüzleriyle bunu örtmeye çalışırlar.
Protokol fetişizmi bir hastalık mıdır, değil midir; orası ayrı bir tartışma konusu, ama belirli safhalardan geçtiği kesindir.
İlk safhasını ‘pazarlık safhası’ diye tanımlayalım; çünkü bu safhada yapılan pazarlıklar ön plana çıkar… Pazarlık safhasının başında ‘giriş pazarlığı’ yapılır: eğer protokol fetişisti dostumuz girişi paralı bir etkinliğe davet edilmişse, ilk önce kendisinin parasız girmesi için bir pazarlık başlar. Bunu başardığı anda hemen pazarlığın bir sonraki aşamasına geçilir.
“Eşimi, dostumu da getiririm. Onlar da parasız girecekler, değilse ben de gelmem haaa!" diye ufaktan bir şantaj savurunca aslında davet edende de bir pişmanlık başlar, ama iş işten geçmiştir. Sonra yemek pazarlığı başlar, “Bizi oraya davet edip aç bırakma haaa!" diye.
Ücretsiz giriş, bedava yemek de ayarlandıktan sonra sıra gelir en ön sıradaki protokol koltuklarında yer alabilme pazarlığı. “Bizi bedavaya getir, karnımızı doyur, sonra da bizi arka sıralara bir yere oturt. Bu olmaz. En ön sırada bize de yer varsa gelirim arkadaş!" diye bir pazarlık başlar. En ön sıradaki koltuk da garanti altına alındıktan sonra bazı protokol fetişistleri, cehaletin verdiği cesaretle yol parası bile isterler, ama bu cesareti göstermek her yiğidin kârı değil.
***
Diğer bir cins protokol fetişistleri ise protokolden olmadıkları halde öyle bir izlenim bırakmak isterler. Sürekli hep aynı taktik ve stratejiyi uygularlar… Gittikleri toplantının program akışı içinde verilen aradan yararlanarak hemen protokol masasındaki tanıdık birisinin yanına giderek sohbete başlarlar. Dan, eğer tanışmıyorlarsa, onun yanındaki şahıs ile tanışma faslı başlar…
Bu cins protokol fetişistlerinin gözü aynı zamanda protokoldeki en önemli kişinin üstündedir; bu bir vali olabilir, bir belediye başkanı ya da bir büyükelçi ya da konsolos.
Bu önemli kişinin yanında boş bir sandalye bulunca yanında sohbet ettiği insanları bir anda unutur, koşar adımlarla giderek kendini o boş sandalyeye atar, başlar o önemli kişiyle 40 yıllık dostmuş gibi koyu bir sohbete… O tanımadığı protokol mensubuyla ne laf eder, neler konuşur, orası hep bir muamma olarak kalır.
Boş sandalyenin sahibi gelince kalkarak sandalyeyi tekrar ona verme nezaketini gösterir, ama iki arada, bir derede bir de bakarsınız bu protokol fetişisti arkadaşımız arkalardan bir sandalye çekerek araya sıkıştırmıştır; bir anda protokolün en önemli ikinci ya da üçüncü kişisi gibi masada yerini alır.
Eğer bu şahıs bir de politikacı ise ve seçimler yaklaşmışsa, o zaman mikrofonu ele geçirme mücadelesi başlar. Bir de protokol mensupları ile sosyal medyada paylaşmak amacıyla aynı fotoğraf karesinde yer almak için ‘özçekim’ yapma çabası vardır; ya da akıllı telefonlarını yanındaki birisine uzatıp “Bizim bir fotoğrafımızı çek” diyerek…
***
Hollanda’da resmi makamları tarafından kullanılan 460 sayfalık bir protokol kitabı var. Bu kitapta yemekten telefon etmeye kadar nezaket kuralları yazılmış, aynı zamanda protokol ile ilgili çok geniş bilgiler de var. Kimin nerede yan yana oturacağı, hangi toplantılarda hangi sıralamaya göre konuşma yapılacağı en ince detaylarına kadar bu kitapta yer alır.
Hollanda protokolünde en önemli kişiler programın başında konuşur, önemlilik derecesine göre de sıralama devam eder.
Ancak bizdeki programlarda konuşma sırası tam tersidir… Bizde konuşma sırası, oryantal kültürün etkisiyle gazinolarda sanatçıların programa çıkma sırası gibidir; assolist gibi en önemli kişi de en son sahneye çıkar.
En büyük kargaşa da hem Hollandalı, hem de Türk yetkililerin konuşmacı olarak protokolde yer aldığı etkinliklerde olur. Bir Türk konsolos ya da büyükelçi ile bir Hollandalı belediye başkanının katıldığı bir protokolde kim önce konuşacak? Bu problemi aşmanın en kolay yolu, ilk önce Hollandalı belediye başkanına söz hakkı vermek, en son konuşmacı olarak da Türk konsolos ya da büyükelçiyi sahneye davet etmek. Böylece herkes kendi protokol kurallarına göre sırasıyla konuşma yapar.
Ama…
Hollandalı belediye başkanının ilk konuşmayı yapması Türk usulü protokole göre ‘garip’ karşılanır, Türk konsolos ya da büyükelçinin son konuşmayı yapması da Hollanda protokolüne göre ‘ayıp’ sayılır.
İyi ki gerçek protokol mensupları arasında protokol fetişistleri pek yok. Aksi takdirde her protokol bir ortaoyunu gösterisine dönerdi.
Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: syavuzt Is
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz
© ınterajans - alle rechten behoren interajans het Nieuws, gebruikt zonder toestemming.
Bekijk volledige bericht op InterAjans.nl