9 December, 2014
UTRECHT (İnterAjans) – Utrecht Yüksekokulu kampüsünde Üsküdar Öğrenci Derneği tarafından gerçekleştirilen ‘Atatürk ve Cumhuriyetin İlk Yılları’ konulu konferansta Avrupa ve Osmanlı Devleti’ndeki aydınlanma hareketleri, Liberation War, Revolutions of Atatürk and the Republic were discussed.
Our author attended the conference as a speaker about Selamun Yavuz 70 öğrenci ve yetişkin tarafından büyük ilgiyle izlendi. Atatürk’ün Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş savaşında öne çıkan asker kişiliğinin yanı sıra bir devlet adamı olarak fikirlerinin ve cumhuriyet devrimlerinin iyi anlaşılması için Avrupa’da gelişen aydınlanma çağının ve Rönesans’ın iyi bilinmesi gerektiğini vurgulayan Selamün Yavuz, konferansta özetle “Avrupa’da aydınlanma çağı 1500’lü yıllarda Avrupa’da kilisenin toplum üzerindeki hâkimiyetinin giderek azalarak insanların birer birey olarak toplumdaki yerini almak istemesiyle başlar. Halkın yönetime katılmak istemesiyle aydınlanma çağı 1789 Fransız devrimiyle doruk noktasına ulaşır. Fransız devriminin Osmanlı Devleti’ne ilk etkisi 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla olmuştur. Daha sonra Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde de önemli atılımlar yapılmak istenmiş, ancak o dönemlerde kurulan meclisin Padişahın yetkilerini azaltmak istemesiyle bu atılımlar engellenmiş, ancak Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye’de gerçek anlamda bir aydınlanma çağı başlamıştır” şeklinde konuştu.
Konferansta, Atatürk’ün bir diktatör olup olmadığı konusuna da bir açıklık getiren Selamün Yavuz “1923-1938 dönemini eleştirirken yapılan en büyük hata o döneme şimdiki değer yargılarıyla bakıyor olmamız. Atatürk’ün diktatör olmadığını anlamak için, o dönemde Avrupa ülkelerinde demokrasi nasıl işliyordu, ona bakmak gerekir. O dönemde hangi Avrupa ülkesinde kadınlara seçme ve seçilme hakki verilmişti?" sorusunu yönelterek kıyaslamanın o dönemle yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Cumhuriyetin ilanından sonra çok partili demokrasiye geçmek için birçok denemenin olduğunu ve o dönemde genç cumhuriyetin birçok halk isyanlarıyla karşı karşıya kaldığını belirten Selamün Yavuz, “Şeyh Sait isyanında Türkiye Kerkük ve Musul üzerindeki haklarını savunmakla meşguldü. 1937 ve 1938’deki Dersim isyanlarında Türkiye Hatay’ı vatan topraklarına katmak için uğraşıyordu. PKK terörünün başladığı 1984’de ise yeni kurulan KKTC’nin Birleşmiş Milletler tarafından tanınması için çaba sarf ediyordu. Türkiye’nin tam milli çıkarlarını uluslararası arenada savunmak için çaba sarf ettiği dönemlerde bu isyanların ve terör hareketlerinin başlaması bir tesadüf olabilir mi?" sorusunu masaya yatırdı.
Harf ve dil devrimi ile ilgili çalışmaların İkinci Abdülhamit döneminde başladığını açıklayan Selamün Yavuz, 1240-1321 arasında yaşayan Yunus Emre ile 1681-1730 arasında yaşayan Divan edebiyatı şairi Nebi’den örnekler vererek harf ve dil devriminin neden gerekli olduğunu açıkladı.
Atatürk’ün dinsiz ve dine karşı olduğu iddialarına da Atatürk’ün İslam dini ile ilgili 1930 yılında söylediği “Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz” sözlerini hatırlatan Selamün Yavuz, “Atatürk İmam Hatip okullarını açmıştır ve İstanbul Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesini kurdurtmuştur. Annesinin isteğiyle 7 yaşında Kuran’ı hatmetmiş ve 8 yaşında Kuran’ı ezberlemiş, yani hafız olmuştur. Hutbe verecek şekilde dini bilgiye sahiptir. Özel hafızı Yaşar Okur’a Kuran okutup dinlerdi. İslamiyet’in anlaşılmasına en iyi hizmeti Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuranı Kerim’i tefsir ettirmesi idi. Bu tefsir 12 yıllık bir çalışma sonucu ‘Hak Dini Kuran Dili’ adında 9 cilt olarak 1936’da yayınlandı. Bütün bunları yapan bir insanın dinsiz ve din düşmanı olduğu akla mantığa sığmaz” seklinde konuştu.
Konferansın son bölümünde Hollanda’da yetişen Türk gençleri ile ilgili görüşlerini açıklayan InterAjans yazarı Selamün Yavuz, “Sizlerin çoğu burada doğdu, burada büyüdünüz, eğitiminizi burada yapıyorsunuz. Ama Türkiye ile de bağlarınız mutlaka bir şekilde devam ediyor. Bu salonda bulunan hepimiz Hollanda’da yaşayan Türk göçmenleriyiz. Bir başka deyişle biz artık Hollandalı Türkleriz. Türkiye ile aile bağlarımızı koparmayacağız elbette, ama bizim, sizin ve sizin çocuklarınızın geleceği Hollanda’da. Bunu unutmayalım. Bu yaşadığımız ülkede her yönüyle diğer insanlarla eşit olmak istiyorsak, bu toplumun her kesiminde katılımcı olmalıyız. Ayaklarımız burada, kafamız Türkiye’de olursa burada biz kendi kendimizi ikinci sınıf vatandaş yaparız. Bunun için de hem eğitim ve iş hayatınızda, hem de özel hayatınızda Hollanda’ya odaklanmanız benim size naçizane bir tavsiyem. Burada herkesle eşit şartlar altında yaşamak istiyorsak, kesinlikle biz Türkler – onlar Hollandalılar şeklinde bir düşünce yapısıyla kendimizi yaşadığımız toplumdan ayrıştırmayalım. Biz bu toplumun artık ayrılmaz bir parçasıyız” şeklinde konuştu.
© ınterajans - all rights belong interajans the News, used without permission.
View full post on InterAjans.nl