EUROPEAN Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, “Bundan sonrasında beklentimiz vize serbestisinin hayata geçmesidir, diğer unsurlar ile beraber tek bir dosya olarak ele alınmasıdır” said.
Bakan Çelik, resmi temaslarda bulunmak üzere geldiği AB dönem başkanı Hollanda’da, Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliğini ziyaret etti. Burada Türk basın mensupları ile bir araya gelen Çelik, temasları kapsamında, Senato Başkanı Ankie Broekers-Knol ile görüşmesinin ardından Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders’in vereceği çalışma yemeğine katılacağını bildirdi.
Haziran sonunda Hollanda’nın AB dönem başkanlığının sona ereceğini anımsatan Çelik, “Hollanda’nın dönem başkanlığı içerisinde çok yakın bir işbirliği içerisinde çalıştık ve 33. faslın Hollanda dönem başkanlığı içerisinde açılmasına karar verilmişti. Bu faslın dönem başkanlığı bitmeden ay sonuna doğru açılmasını bekliyoruz. Bu konuyu da kendileri ile görüşeceğim” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2015 yılındaki ziyareti ile Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başladığını belirten Çelik, He said:
“Özellikle etrafımızdaki göç krizi, düzensiz göçler, bu ve benzeri büyük sosyal ve insani krizler, siyasi krizlerin beraber yönetilmesinde yeni bir eylem planı ortaya çıktı. Bu eylem planı çerçevesinde çeşitli zirveler söz konusu oldu. Bu zirveler neticesinde birebir anlaşması, gönüllü yerleştirme, Türkiye’deki bu göçmenlere AB’nin 3 milyar euro şeklinde bir yardım paketi önermesi, arkasından 2018 sonuna kadar bir 3 milyar euro daha önermesi ve tabii ki vize serbestisi, geri kabul anlaşması belli çerçevelerde birbiriyle bağlı elementler olarak ortaya çıktı. Hollanda dönem başkanlığında imza atılan en büyük başarılardan bir tanesi tabii ki AB ve Türkiye arasındaki bir ortak akılla, ortak iradeyle ve ortak eylem planı uygulayarak bu birebir anlaşmasının başarılı şekilde uygulanmasıdır.”
AB’ye 2015’te 1 günde 7 bin kişi geçiş yaparken artık bu sayının zaman içerisinde azalarak ikili rakamlara düştüğüne dikkati çeken Bakan Çelik, “Bu sayı 20, 30, 40’lı rakamlara gelmektedir. Belki de AB’nin tarihi boyunca karşı karşıya kaldığı en büyük krizlerden bir tanesi Türkiye ile AB arasındaki bu ortak eylem planı ve ortak irade sayesinde önlenebilmiştir” diye konuştu.
Suriye’deki krizde Türkiye’nin zamanında ortaya koyduğu hassasiyetlere dikkat edilmemesi, orada güvenli ve uçuşa yasaklı bir bölge oluşturulmaması sebebiyle ortaya çıkan kriz sonrasında milyonlarca insanın canını kurtarmak için göç ettiğini anlatan Bakan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burada tabii en büyük yükü Türkiye karşılıyor. 2 milyonun üstünde bir insanı misafir ediyoruz. Son derece yüksek standartlarda, her gelenin ’Siz, bu göçmenlerin ev sahipliği konusunda, kamplar konusunda dünyadaki standartları yükselttiniz’ şeklinde takdirlerini sunduğu bir biçimde bunu gerçekleştiriyoruz. Ayrıca eğitim, sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesi konusunda Türkiye büyük bir performans kaydediyor. Bugüne kadar harcadığımız miktar 11 milyar dolardır ama şu ana kadar bize gelen yardımlar çok küçük miktardadır, kayda değer sayılmayacak miktardadır. Bundan sonrasında daha yüksek miktarda yardım gelmesi konusunda bir mutabakata varıldı fakat bunların gelişinde de maalesef birtakım projelerden bahsediliyor. Biz bunlar için koordinatör kurum olan AFAD üzerinden bu yardımların doğrudan gelmesi gerektiğinin, sağlık ve eğitim konularında doğrudan kamu kurumlarına aktarılması gerektiğini altını çiziyoruz. Özellikle bütün bu projeler geliştirilirken Türk makamlarının, özellikle AFAD’ı işin içinde olması gerektiğinin altını çiziyoruz.”
Türkiye’nin hem bütün dünyanın hem de AB’nin karşı karşıya kaldığı bu büyük insani ve siyasi krizi önlemede çoğu kez yalnız bırakıldığını dile getiren Çelik, bu konuda Türkiye ile daha çok dayanışma içerisinde olunması gerektiğini vurguladı.
-Vize serbestisi süreci
Bakan Çelik, vize serbestisi konusuna ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin vize serbestisi konusunda kriterlerin çoğunu karşıladığını, bunu AB yetkililerinin de ifade ettiğini anımsatan Çelik, şunları kaydetti:
“Bizim açımızdan aslında çok kısa zaman içerisinde kriterler tamamen karşılanmıştır fakat bazı konularda itirazları var. Sayın Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile beraber 27 Mayıs’ta Antalya’da AB Komisyon Başkan Yardımcısı Timmermans ile görüştük. Orada vardığımız mutabakat çerçevesinde AB heyetleri, teknik heyetler geldiler. Bizim bakanlığımızdan oluşan bir teknik heyetle bir arada bir çalışma yaptılar. Bu çalışmalar neticesinde bazı konularda ilerlemeler kaydedildiğini biliyoruz. Biz bundan sonrasında onlardan bakanlar olarak gereken brifingi alacağız. Arkasından Sayın Timmermans ile tekrar bir araya geleceğiz. Bir araya geldikten sonra da Sayın Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza geldiğimiz noktayı arz edeceğiz.”
Türkiye’nin bölgesel ve küresel anlamda çok büyük bir krizin önlenmesinde merkezi rol oynadığına dikkati çeken Çelik, “Ama söylediğimiz şudur, birebir anlaşması bu kadar iyi işliyorken diğer hususlarda da ahde vefaya dikkat edilmelidir. Bu mekanizma çökmemelidir, bu mekanizma başarıyla uygulanıyor ve tarihin ve bölgenin en büyük krizlerinden bir tanesi doğru bir şekilde yönetiliyor. Burada Türkiye’nin takdir edilmesi gerekir. Türkiye bölgesel ve küresel anlamda çok büyük bir krizin önlenmesinde merkezi rol oynamaktadır” said.
Bu bakımdan birebir anlaşmasının, gönüllü yerleştirmenin, geri kabul anlaşmasının ve vize serbestisinin tek bir paket olarak düşünülmesi gerektiğini vurgulayan Çelik, “Bunlar tek bir dosyadır, bu dosyanın yaprakları birbirinden ayrılmamalıdır. Her bir element diğeriyle bağlıdır” he said.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Belki bazı Avrupalı siyasetçiler özellikle aşırı sağ zihniyete yakın olanlar şöyle düşünüyor olabilirler, ‘Biz bu yaz dönemindeki krizi atlatalım ondan sonrasında Türkiye’ye verdiğimiz sözlere bakarız’ diye düşünebilirler. Bu tabii çok küçük bir zihinle meseleye yaklaşmak olur, ana akım siyasetçilerin buna itibar etmemesi gerekiyor. Birincisi bu kriz sürekli bir krize dönüşmektedir. Suriye’deki durum devam ettiği müddetçe daha büyük bir göç dalgasıyla ve daha büyük insani krizlerle karşılaşma olasılığı yüksektir. O sebeple şimdi kurduğumuz mekanizmanın doğru bir şekilde işlemesi, iyi bir şekilde işlemesi bundan sonraki krizlerin önlenmesinde de temel zemini oluşturacaktır. Şu anda bunun çökmesine müsaade edilmemelidir. Nitekim Avrupa’daki göçmen karşıtlığı, aşırı sağ, yabancı düşmanlığı gibi unsurlar da dikkate alındığında bazılarının bu gelişmeleri Avrupa demokrasilerini tehdit etmek için Avrupa demokrasilerini yıpratmak için de kullandığı görülmektedir.”
-“Beklentimiz vize serbestisinin hayata geçmesidir”
Bu krizlerin iyi bir şekilde yönetilmesinin, Türkiye ile tam bir işbirliği içinde yönetilmesinin Avrupa demokrasilerinin korunması bakımından da son derece kıymetli kazanımlar ürettiğini belirten Bakan Çelik, “Bundan sonrasında beklentimiz vize serbestisinin hayata geçmesidir. Diğer unsurlarla beraber tek bir dosya olarak ele alınmasıdır. Türkiye’nin krizlerin yönetiminde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi konusunda çağrı yapıp da Türkiye’nin kazanımlarının geriye bıraktırılması gibi bir yaklaşımı kabul etmemiz mümkün değildir” şeklinde konuştu.
Türkiye-AB ilişkilerinin belli bir duraksamadan sonra göç ve bölgesel kriz ile yeniden ivme kazandığına dikkati çeken Çelik, bunun sadece göç meselesine indirgenmemesi ve büyük resme bakılması gerektiğini dile getirdi.
“Bu göç meselesiyle birlikte görülmüştür ki Türkiye büyük bir Avrupa gücüdür, büyük bir Avrupa demokrasisidir, AB’nin üyesi olmasa bile 4-5 büyük Avrupa gücünden bir tanesidir” diyen Çelik, şunları kaydetti:
“Bu tarih boyunca da böyle olmuştur. Dolayısıyla burada Türkiye ile rekabet üzerine bir ilişki değil Türkiye ile dayanışma üzerine bir ilişki kurulması gerekir. Türkiye’nin Avrupa barışının korunmasına bir Avrupa gücü olarak, Avrupa demokrasisinin güçlenmesine bir Avrupa demokrasisi olarak bundan sonra da katkıları sürecektir. Bu bakımdan meseleyi sadece bir göç meselesine indirmek Türkiye’yi bir insan deposu ya da toplama kampı gibi algılamak olur ki bunu kesinlikle kabul etmeyiz. Bu krizden yola çıkarak ortaya çıkan yeni ivmeyi, büyük resmi doğru okumak gerekir. Türkiye AB ilişkilerinde büyük resme odaklanmak gerekir. Bunun da açık neticesi şudur, Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin elde edilen bu ivme hiç düşürülmeden devam etmesi ve Türkiye’nin bir Avrupa gücü ve Avrupa demokrasisi olarak milli çıkarları için gerekli gördüğü AB’ye tam katılım sürecinin AB tarafından da hiç bir çifte standarta tabi tutulmaksızın objektif bir şekilde hakkaniyete uygun olarak değerlendirilmesi.”
İslamofobi konusuna da değinen Çelik, bu gibi konuların aslında Avrupa demokrasilerini tehdit ettiğinin görülmesi gerektiğine işaret etti. Bakan Çelik, “Burada birden çok şey iç içe girmektedir. İslamofobi, antisemitizm, yabancı düşmanlığı bütün bunlar birbiriyle bağlantılı hususlardır. Zaman zaman son zamanlarda özellikle Avrupa Parlamentosu’nda İslamofobi’yi dile getiren birtakım aşırı sağcıların görüşlerinin, bazı ana akım siyasetçiler tarafından da dillendirilmesi ve buna yakın görüşlerin dillendirilmesi doğrusu bizi kaygılandırmaktadır” said.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aslında şunu görmek gerekir. Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük bu kara propaganda diyebileceğimiz kampanyalar. Arkasından ‘Türkiyefobya’ diyebileceğimiz Türkiye düşmanlığı, İslamofobi, antisemitizm, yabancı düşmanlığı bütün bunlar aslında tek bir paket olarak ortaya çıkmaktadır. Sadece bunun değişik yüzleri değişik şekillerde gündeme getirilmektedir ve bunun da gerisinde, bunu iyice kazıdığınız zaman bu örtüyü kaldırdığınız zaman bunun da arkasından ‘Eurofobi’ çıkar. Yani esasında burada Avrupa değerlerine bir düşmanlık vardır.”
-Alman Parlamentosu’nun kararı
AB Bakanı Çelik, Alman Parlamentosu’nun 1915 olaylarıyla ilgili kararlarına ilişkin ise “Alman Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımı hakkında verdiği karar son derece basiretsiz bir karar olmuştur. Birincisi hem Türkiye AB ilişkilerinin yakınlaştığı bir dönemde ikincisi de Türkiye Almanya ilişkilerinin bu kadar sıkılaştığı bir dönemde böyle bir karara imza atılmasının hiçbir siyasi, hiçbir mantıki gerekçesi yoktur” değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Çelik, basın mensuplarının sorularını da yanıtladı.
Vize serbestisi sürecinde Terörle Mücadele Yasası ve benzeri konularda bazı görüşler dile getirildiğinin anımsatılması üzerine Çelik, “Biz aslında Türkiye’nin bu kadar yoğun terörle mücadele ettiği bir dönemde terörle mücadele kapasitemizi azaltacak herhangi bir düzenleme içine girmemiz mümkün değil ama terörle kapasite mücadelemizi etkilemeyecek diğer konularda tabii ki çalışmalar yapılabilir. Bu konudaki çalışmalarda karşılıklı bir anlayış olduğunu görüyorum. Yani bizim de belli maddelerin uyumlaştırılması konusundaki çalışmalarımız zaten her zaman devam ediyor” said.
Türkiye’nin bu iradeye zaten sahip olduğunu vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama şunu unutmamak gerekir. Bizim terörle mücadelemiz, tabii ki biz Türkiye’nin güvenliğini korumak, Türkiye’nin demokrasisini korumak için bunu yapıyoruz ama Türkiye bir Avrupa gücüdür ve bir Avrupa demokrasisidir. Dolayısıyla Türkiye’nin verdiği bu mücadele aynı zamanda hem coğrafi olarak hem siyasi olarak Avrupa’nın AB’nin güvenliğini, Avrupa demokrasilerinin de güvenliğini sağlayan bir mücadeledir. Bu ikisi arasında eklektik bir bağ yok son derece organik bir bağ var. Bu hem jeopolitik, hem coğrafik hem siyasi olarak böyle hem de güvenlik açısından böyle. Dolayısıyla biz bu konuda AB’yi daha çok yanımızda görmek isteriz. Bu çerçeveden bakıldığında herhangi bir şekilde önümüze getirilen bir kriterin vize serbestisinin önüne geçmemesi gerekmektedir. Bu konularla ilgili eylem planlarına imza atılabilir ama bu saatten sonra artık Türkiye bu kadar büyük bir sorumluluğu yerine getirmişken Türkiye’nin önüne vize serbestisinin somut bir kazanım olarak koyulması gerekir. Diğer konulardaki ilerlemelerimiz zaten bu zemin üzerinden devam edecektir.”
AB ile Türkiye arasında bir rekabet dili kurmanın doğru bir şey olmadığını dile getiren Çelik, tam tersine bir dayanışma dili, bir ortaklaşma dili kurulması gerektiğini ifade etti.
AB’de aşırı sağın Türkiye karşıtı söylemlerindeki artışa ilişkin soruyu da yanıtlayan Çelik, birçok siyasetçinin Türkiye’ye dönük eleştiriler ile aşırın sağın Türkiye’ye dönük yaklaşımını birbirine karıştırdığını söyledi.
Eleştirinin bir hak olduğunu ve karşılıklı eleştiriler yapılabileceğini belirten Çelik, şunları kaydetti:
“Onlar bizi eleştirecek bizim de eleştirlerimiz var dünyadaki uygulamalarla ilgili. En son Fransa’daki uygulamalarla ilgili eleştirilerimizi ortaya koyduk. Eleştiri zaten demokratik bir kültürün gereğidir ama eleştiri yapanların Türkiye karşıtı aşırı sağın yörüngesine girmemesi gerekir. Son zamanlarda bizim açımızdan dikkat çeken şudur, AB’nin demokratik açıdan en parlak ve en güçlü kurumlarının içerisinde eleştiriler dile getirilirken aşırı sağın görüşlerinin yankılanmaya başladığını görüyoruz. Bu son derece tehlikelidir.”
AA © InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, used without permission.
View full post on InterAjans