HER gün dünyanın dört bir yanında çetin çatışmalar yaşanıyor. Silahlı çatışmadan değil, yazılı ve sözlü bir çatışmadan bahsediyorum. Bazı grup insanları hedef alan bu çatışma basın-yayın yoluyla, sosyal medya kanalıyla, televizyon ve radyo programlarıyla, yayınlanan kitaplarla vesaire yapılıyor.
***
Eskiden buna benzer çatışmalar emperyalist-kapitalist güçler ile emperyalist-komünist blok arasında olurdu. 1945-1989 arasındaki bu dönemde o günün imkânlarıyla yapılan algı operasyonları ile dünya kamuoyu her iki blok tarafından etkilenmek istenirdi. Her iki blok da bazen silahlı, çoğu zaman silahsız çatışmayla birbirini bir şekilde dengelerdi.
1989’da Sovyet sosyalizmi dağılınca bu dengeler kayboldu. Emperyalist-kapitalist güçler yeni bir dünya düzeni kurmak için kolları sıvadılar; Amerikan düşünce kuruluşları ortaya birçok tez attılar. Ancak bu tezler emperyalist sermaye sahibi ülkeler için değil, daha çok kalkınmakta olan ülkeler ve 3. Dünya ülkeleri içerisinde yeni bir çatışma ortamının sağlanması içindi.
Neden bu ülkeler hedef seçildi?
Çünkü kalkınmakta olan ve 3. Dünya ülkeleri Aydınlanmayı ve Rönesans’ı yaşamamışlardı; dolayısıyla o ülkelerin insanlarını etkilemek daha kolaydı.
***
Aydınlanmayı ve Rönesans’ı yakalayamamış bu kalkınmakta olan ve 3. Dünya ülkelerindeki çatışma ‘gelenekçiler’ ve ‘yenilikçiler’ arasında kendisini geliştirdi. Emperyalizm ve kapitalizmin panzehri sınıf eşitliği yerine, bu ülkelerde dine, mezhebe, etnisiteye ve kültüre dayalı yeni bir ‘çatışma modeli’ geliştirildi.
Ancak bu çatışmalar soğuk savaş döneminde olduğu gibi ülkeler arasında değil, ülkeler içerisinde olacaktı.
***
Aslında ‘gelenekçiler’ ve ‘yenilikçiler’ arasındaki çatışma yüzyıllardan beri bütün uygarlıklarda ‘alt akım’ olarak hep vardı. Nobel Edebiyat Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk ‘Benim Adım Kırmızı’ adlı romanında Osmanlı Hanedanı içerisindeki ‘gelenekçiler’ ve ‘yenilikçiler’ arasındaki çatışmayı ve entrikaları kendi anlatımıyla dünya edebiyat tarihine kazandırdı.
Yani…
Yeni dünya düzeninde bütün uygarlıklarda ‘Alt Akım’daki ‘gelenekçiler’ ve ‘yenilikçiler’ arasındaki çatışma su yüzüne çıkarıldı ve kalkınmakta olan ülkelerle 3. Dünya ülkelerinin önüne bir ‘mix menü’ olarak sunuldu. En son teknolojiler ve iletişim teknikleri kullanılarak karalama kampanyaları, algı oluşturma operasyonları ve marjinalleştirme çabalarıyla yenilikçilere savaş açıldı.
Bu çatışmadaki etken taraf gelenekçiler… Karşılarına ise yenilikçileri hedef aldılar. Kimdir bu hedefteki yenilikçiler?
Türkiye örneğini göz önüne alarak bunu şöyle sıralayalım:
Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri
Kadınlar
Sanat ve sanatçılar
Doğa koruyucuları
Kitaplar
Gençler
Bu hedef grubun ortak yönleri var…
Nedir bu ortak yönler?
Çağdaşlaşma…
Eşitlik…
Aydınlanma…
Evrensel değerler…
***
Neden mi?
Atatürk, hem çağdaşlaşmayı, hem aydınlanmayı hem de evrensel değerleri içinde barındıran tek isim olarak son dönemlerde hedef haline getirildiğinden bu listede ilk sırada; kazandığı zaferler, kurduğu Cumhuriyet ve yaptığı Aydınlanma Devrimleri sürekli ve bilinçli olarak yıpratılmak isteniyor.
Neden mi? Bu sorunun yanıtını bir sonraki yazımda daha geniş şekilde vermeye çalışacağım.
***
Listenin ikinci sırasındaki kadınlara gelince… Kadınlar olmadan kendini geliştiren, medeniyeti yakalayan bir millet var mıdır dünyada?
Yoktur! Dünyada bunun tek bir örneğini bile gösteremezsiniz!
Kendini en çok geliştiren uluslar, kadınla erkeğin eşit olduğu uluslar değil midir?
3-5 çocuk doğuran, mutfaktan çıkmayan, sokağa adımını atar atmaz, giyim-kuşamı nasıl olursa olsun, bir cinsel obje olarak görülen kadınların yaşadığı toplumun geliştiği, çağdaşlaşmayı, aydınlığı ve evrensel değerleri yakaladığı nerede görülmüş?
Kadın ile erkeğin eşit haklara sahip olmadığı hangi ülkede toplumsal gelişme sağlanmıştır? Bunun bir örneği yoktur! Dünyada bunun tek bir örneğini bile gösteremezsiniz!
***
Üçüncü sırada sanat ve sanatçılar var…
Bağnaz insanlar sanattan korkar, çünkü sanat sınır tanımaz. Bağnazlık, bir dine, mezhebe, etnisiteye ya da kültüre bağlılığı ifade eder, bunun propagandasını yapar; sanat ise tam tersi sınır tanımadan bu unsurlara bağlılığı ret eder. Sanat, evrenselliği ve çoğulculuğu ifade eder.
Sanatçıların sınırsız yapıtları, sanatseverlerin düşüncelerinin de sınırsız olmasını sağlar. Sınırsız düşünce ise toplumdaki gelişmeyi sağlar.
Sanata en fazla değerin en çok toplumsal gelişmeyi sağlamış ülkelerde verilmesi bir tesadüf olabilir mi?
***
Doğa’ya karşı duyarlılık ise 1980’li yıllardan beri evrensellik kazanmış, ama egemen güçlerin ekonomik çıkarları bu duyarlılığın geniş kitlelere yayılmasına hep engel olmuş…
Bu duyarlılık, her doğa faciasından sonra gündemde geçici olarak yer alıyor, ancak bunun kalıcı olarak gündemi meşgul etmesine egemen güçler hiçbir zaman izin vermiyorlar.
Anadolu’nun ortasında geçen çocukluğumuzda köyümüzün içinden vadiye akan birçok dere vardı; pınarlarında yaz-kış buz gibi su akardı; yaz mevsiminde meyve ve sebzeler bu çeşmelerden akan sularla can damarlarını beslerlerdi.
Şimdi o çeşmelerin hepsi kurudu; yemyeşil vadi kuraklaştı. Verim azaldı, köylüler kent merkezlerine göçtüler, köy arazisine yabani hayvanlar yuva yapmaya başladı. Böylece o bölgedeki insan, bitki ve hayvan dengesi birkaç on yıl içinde hızlı bir şekilde evrim geçirdi.
Anadolu’dan örneğini verdiğim bu değişim, Türkiye’de ve dünyanın her yerinde çeşitli ölçeklerde yaşanıyor.
Ama gel gör ki, doğaya karşı duyarlılık da yine en çok çağdaşlaşmayı, aydınlanmayı ve evrensel değerleri yakalamış toplumlarda var.
***
Kitaplar…
Neden mi kitapları hedef alırlar?
Çünkü okuyan insan aydın olur, aydınlanmayı hedefler.
Matbaa icat edildikten 271 yıl sonra Osmanlı’da kullanılmaya başlandı…
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde, Osmanlıca basılmış toplam 17 eser mevcuttu…
1980 darbesinden sonra en çok kitap katliamının yapıldığı Türkiye’de, askeri rejimin hazırladığı anayasa yüzde 93 oy oranıyla kabul edildi!
Hem 1727’de matbaanın kullanılması, hem de 1928’de yeni Türkçe’ye geçiş aydınlanmanın çığırlarını açtı; ancak 1980’deki kitap katliamı karanlığın başlangıcı oldu.
***
Sıradaki en son hedef grup is gençler…
Gençler, zaten yenileşmeyi temsil ediyor. Hareketi, dinamiği ve yeniliği…
Tuttuğumuz spor takımlarının yaş ortalamasının genç olmasını tercih ederiz, gençlerin yaşadığı ve üniversitelerin olduğu kentler cazibe merkezidir; bu kentlerde hareketli bir sosyal ve ekonomik yaşam vardır.
Ancak, gençlerin kendi dükkânından alışveriş yapmasını isteyen esnaf, kiralık evini üniversiteli gençlere kiraya vermek istemez. Kente sanat etkinliklerin gelmesini sağlayan, caddeleri dolduran, sosyal yaşamı hareketlendiren gençlerdir; ama hiç kimse nedense o gençlerin kapı komşusu olmasını istemez.
Hele bir de kızlı-erkekli gezen-tozan, ders çalışan gençler varsa vay hallerine…
Yani, gençleri hem sever, hem döveriz; onlara karşı ikiyüzlü davranırız. Bir maddi çıkar da yoksa onlar da bu listede hedef olarak yerlerini alırlar…
***
Hedef aslında bu listedeki şahıslar, sosyal gruplar ve öğeler değil. Karanlık güçlerin hedefi, çağdaşlaşmayı, aydınlanmayı ve evrensel değerleri yok etme çabasıdır.
Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl