VE nihayet Türkiye’deki genel seçimler sonuçlandı, herkes bir rahat nefes aldı. Yüzde 8 ila 10 bandındaki bir seçmen kesimi 4 yıl öncesine göre siyasi tercihini bu kez değiştirdi; yüzde 90’lık kemikleşmiş bir seçmen kitlesi partilerine sadık kaldı.
Resmi olmayan sonuçlara göre Hollanda’da kullanılan 75 bin 462 geçerli oyun yüzde 64.3’ü AKP’ye, 11.6’sı CHP’ye, 10.8’i HDP’ye, 10.3’ü MHP’ye ve 3.1’i de diğer partilere verildi. Yurtdışı seçmenlerinin ilk kez oy kullandığı 2015 genel seçimlerinde iktidar partisi AKP’nin en yüksek oranı tutturduğu ülke de Hollanda olarak kayıtlara geçti.
45 GÜN
Seçimlerden önce en çok merak edilen konular, AKP’nin 4. kez tek başına iktidar olup olamayacağı ve HDP’nin yüzde 10’luk seçim barajı engelini aşıp aşamayacağı idi. Seçimler sonucu HDP barajı geçti, buna bağlantılı olarak da AKP tek başına yeni hükümeti kuracak sandalye sayısına ulaşamadı.
Önümüzdeki 45 günlük dönemde yeni hükümeti kurma çalışmaları yürütülecek. Bunun için de üç olasılık var: iki ya da üç partili bir koalisyon hükümeti, dışardan destekli bir azınlık hükümeti ya da partilerin anlaşarak erken seçim kararı almaları. Zaten 45 gün içerisinde bu üç olasılıktan birisi gerçekleşmezse, yasalar gereği yeni bir seçim süreci başlayacak.
Önümüzdeki haftalarda bu olasılıklar Türkiye medyasında bütün detayları, kamuoyu yoklamaları, algı oluşturma operasyonları ve daha birçok Hollanda siyasetinde alışık olmadığımız mekanizmalar ile hararetli şekilde tartışılacak.
SİYASİ ERDEM
Siyasi partilerin yöneticileri seçim sonuçlarını değerlendirirken tek ortak noktaları hepsinin de seçmenlerine ‘Biz kazandık’ havasını vermeleri idi. AKP, oy kaybetmesine rağmen en büyük parti konumunu korudu. CHP kaybetmesine rağmen AKP’nin tek başına iktidar olamamasını kendi hanesine ‘başarı’ olarak yazdı. MHP oylarını ve vekil sayısını artırdı. HDP ise ‘Rus ruleti’ oynarcasına girdiği seçimlerde barajı aşma başarısını gösterdi.
Hepsi kazandı da, peki kim kaybetti? Siyasi erdemlilik nerede kaldı?
Sonuçlar ile ilgili şimdiye kadar yapılan tartışmalarda herkes eline bir hesap makinesi, Anayasa ve ilgili yasaları alarak olasılıklar üzerinde derin analizler yapmaya başladı. Ben hiç bir siyasetçinin ya da gazetecinin ağzından, geçerli oy kullanan 46 milyon 815 bin 600 seçmenin sandıkta siyasetçilere hangi mesajı verdiğinin derin bir analizini duymadım.
Elbette sandıkta verilen oylarla verilen bir mesaj da vardı.
***
Bildiğiniz gibi Hollanda’da seçim sonuçlarının açıklanmasından hemen sonra devlet televizyonunda parti liderleri ile geleneksel bir açık oturum yapılır ve liderlere ‘Bu seçimlerde seçmenin sizin partinize verdiği mesaj ne oldu?’ sorusu yöneltilir.
Türkiye’de ise, seçmenin vermek istediği mesaj sorgulanmadan hemen herkes hesap-kitap yapmaya başladı.
Bir an bu seçimlerin Hollanda’da yapıldığını farz edelim ve Hollanda’nın genel siyasi teamüllerine göre bu sonuçların siyasetçiler tarafından nasıl yorumlanacağını ve sandıktan çıkan mesajın nasıl değerlendirilebileceğini düşünelim. Yani seçim sonuçlarına Batı demokrasisi açısından bakalım.
AKP: Önemli oranda oy kaybetmemize rağmen, seçmen bize 4. kez en büyük parti olma teveccühünü gösterdi, ama seçmen yeni parti liderimize ‘Bundan sonra ülkeyi tek başına yönetmezsin’ dedi.
CHP: AKP’nin tek başına iktidar olması engellense bile seçmen bize bir kez daha muhalefet görevi ve bu görevi daha iyi yerine getirmemiz gerektiği sinyalini verdi. Bunun için de bir an önce genel başkanlık seçiminin yapılacağı bir kurultaya gitmemiz gerekir.
HDP: Kumar oynar gibi girdiğimiz seçimlerden alnımızın akıyla çıktık ve bir anda ülkenin üçüncü büyük partisi konumuna geldik. HDP’siz bir koalisyon düşünülemez artık, ama bu başarının kalıcı olması için etnik siyaseti bırakıp, özgürlük, eşitlik ve daha çok demokrasi arzumuzu daha geniş tabana yaymamız gerekir.
MHP: Oy ve vekil sayımızı artırdık. Seçmen bize olası bir koalisyona ortak olun sinyalini verdi. Ama bu milliyetçi tutumumuzdan taviz vereceğimiz anlamına gelmez.
Elbette bu değerlendirmeler, elmayla armudun toplanması gibi olur. Çoğulcu demokrasi anlayışının, siyasetçilerin erdemliliğinin, siyasi kültür ve ahlâkın, basın özgürlüğünün, devletin başındaki insanın tarafsızlığının farklı farklı algılandığı ve uygulandığı iki değişik ülkede, seçim sonuçlarının yorumlanması da farklı olur.
Hollanda’daki siyasi anlayış, Türkiye’deki seçim sonuçlarının değerlendirilmesi için bir kıstas olamaz, olmamalı da. Ama bu varsayımda kıyaslama yaparak anlatmak istediğim, Türkiye’deki hesaba–kitaba ve (Ana)yasalara dayalı çoğunluk demokrasi anlayışı ile Batı ülkelerindeki genel seçmen eğiliminin siyasete yansıması, çoğulcu demokrasi ve siyasi erdemlilik arasındaki farkı gözler önüne sermek.
HDP, SYRIZA YA DA PODEMOS OLABİLİR Mİ?
Türkiye’deki seçimler ile ilgili Avrupa basınında öne çıkan yorumlarda ise genelde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoriter tutumuna karşı seçmenin tavır aldığı ve HDP’nin seçim barajını aşma başarısının Yunanistan’daki Syriza ve İspanya’daki Podemos ile özdeşleştirildiği ön plana çıktı. Yani HDP’nin Türkiye’de yeni bir ‘sol akım’ gibi gösterilme çabası göze çarpıyordu.
Ancak HDP’nin bu özdeşleşmeyi haklı kılması için etnik parti kimliğini terk edip özgürlük, eşitlik ve daha çok demokrasi mücadelesini daha geniş kitlelere yayması ve en çok oy aldığı Anadolu’nun Güney Doğu’sundaki feodal yapıyı gündeme getirmesi gerekiyor. Seçilen vekiller arasında birden fazla aşiret reisinin ve büyük sermaye sahibinin bulunduğu HDP bunu gündeme getirebilir mi? Bekleyip göreceğiz.
***
Bu değerlendirmelerden sonra geriye bir tek önemli soru kaldı.
Türkiye’deki genel seçim sonuçlarının Hollanda’da Türk toplumuna yansıması nasıl olur? Bu sorunun yanıtını daha sonraki bir yazımızda ele alalım.
Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl