AMSTERDAM (İnterAjans) – Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin geleneksel Amsterdam Tartışmaları buluşmasında “Türkler ve Radikalizm” konusu ele alındı.
Ahmet Suat Arı’nın moderatörlügünü yaptığı toplantıya konuşmacı olarak katılan Lahey Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünver, Anadolu İslam’ının ana mayasını oluşturan temel değerlere vurgu yaptığı sunumuna, İslam için çok önem taşıyan iki kavramın altını çizerek başladı.
Ünver, “Birincisi, doğruya yönelen, doğruyu arayarak, Allah’ın yanı sıra başka bir güç ve hakikat kaynağı tanımadan, sadece bir olan Allah’ın yoluna kendisini en temiz, saf ve duru olarak teslim eden kişiler anlamına da gelen, aynı zamanda esnekliği de ifade eden hanifliktir. İkincisi ise Beş Maksat olarak adlandırılan ilkelerdir. Bu ilkeler; dini, canı, malı, aklı ve nesli korumaktır ve İslam literatüründe zaruriyet olarak adlandırılırlar. Bu ilkelerin uygulandığı bir inanç sisteminde ne radikalizme ne de ekstremizme yer yoktur” dedi.
“Acaba ne var bu topraklarda ki, radikalizm ve ekstremizm doğurmuyor?” diyen Ünver, Anadolu İslam algısının temel nüvelerine değinerek şunları kaydetti: “Anadolu mirası, Anadolu mayası ve medeniyeti yüzyıllar boyunca ortaya çıkmıştır. Burada şu hususların altının çizilmesi gerekir. Anadolu eşsiz bir mirasa sahiptir. Farklı tecrübeler, gelenekler, değerler, insani ve hümanistik konseptler nesilden nesle aktarılmıştır. Anadolu farklı değerleri, gelenekleri buluşturan bir kavşaktır. Farklılıklarla birlikte yaşama yeteneği oluşmuştur. Binlerce yıl boyunca bir çok medeniyet kendisini ifade etme fırsatı bulmuştur. Anadolu mümbit bir yerdir. Göç ve ticaret yollarının kavşak noktasıdır. İklimi güzeldir ve çok verimlidir. Anadolu Türklerin gelmesiyle de İslam’la tanışmıştır. Önce Selçuklular daha sonra da Osmanlılar Anadolu İslam algısının ortaya çıkmasında etken olmuşlardır.”
Özellikle Osmanlı’nın Anadolu İslam algısının ortaya çıkması konusundaki rolünün altının çizilmesi gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Mustafa Ünver, yedi asır hüküm süren Osmanlı’nın sadece Anadolu’da değil, üç kıtada Anadolu’da geliştirdiği özgürlükçü ve hoşgörü geleneğini yaydığını anlattı.
Ünver, “Onlarca dilin konuşulduğu, yüzlerce mezhebin var olduğu Anadolu’da gerek Hıristiyanlık gerekse Yahudilik her türlü temsil hakkına sahip olmuştur. Her millet kendisini ifade imkanı bulmuş ve kendi değerlerine saygı görmüştür. Bu yüzdendir ki nüfusun yüzde 40’nı oluşturan gayrimüslimler mesele oluşturmamışlardır. İslam Anadolu’da bin yıla yakın hakim olduğu halde diğer dinlerin izlerini silmemiştir. Tam aksine onların yaşamalarını sağlamıştır. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet oradaki dinlere garantör olmuştur. Bunu diğer bölge ve ülkelerde göremezsiniz. Bunun en bariz örneği İspanya ve Balkanlarda görülmektedir. Oralarda Müslümanlar sonrası İslami döneme ait eserler büyük tahribatlara uğramıştır. Osmanlı döneminde dünyanın her yerinde baskılar, zulümler olurken Anadolu’da adalet ve hoşgörü iklimi hakim olmuştur. Hatta başka yerlerden kaçanlar Osmanlı’ya sığınmışlardır. Osmanlı dönemindeki hoşgörüyü bugün bile görememekteyiz, zira Avrupa’da her gün yeni bir ırkçılık, ibadethanelere saldırı olayıyla karşılaşmaktayız” ifadesini kullandı.
Mustafa Ünver, “Canın büyüğü küçüğü olmaz, ona zarar vermek günahtır” diyebilen bir Anadolu ümmisi ve “Dünya senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle ve gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil senden olmayanlar da yaşasın ki, sen de yaşa…” dedirten bir senaristin Anadolu terbiyesinin özümsenmesine örnekler teşkil ettiğini ve Anadolu Medeniyetinin de bu olduğunu kaydetti.
Demokrasi, tolerans, çoğulculuk, insan iradesi ve onurunun korunmasını dinin korunması ilkesinden çıkarabiliriz diyen Ünver, bunun gerek ayetlerle gerekse hadislerle desteklendiğini söyledi. “Hiç biriniz kendisi için istediğini başkası için de istemedikçe gerçekten mümin olamaz” hadis-i şerifi ve Enam suresinin “Müşriklerin putlarına dahi küfretmeyiniz, yoksa onlar da kalkar sizin taptığınız Allah’a söverler” ayetinin mütekabiliyete en güzel örnekler olduğunu anlatan Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver, “Anadolu mayasında da bu var” diye konuştu.
Ünver, Anadolu İslam algısının oluşmasında ahilik, tasavvuf ve vakıf geleneğinin son derece etkili olduğunu anlattı. Prof. Dr. Mustafa Ünver, “Ahilik iş ahlakının, tasavvuf her türlü davranışın referansı olurken, vakıflar da toplumsal meselelere toplumsal çözümler sunmuşlardır. Vakıf medeniyetinin özü, her insanın tüm insanlığın meselelerini kendi meselesi gibi hissetmesidir. Bunun için çalışıp üretmek, ihtiyacından fazlasını başka ihtiyacı olanlar için harcamaktır. Bu anlayışla bin bir sebeple sayısız vakıf tesis edildi ve böylece bir çok mesele halloldu. Yine bu medeniyetin yetiştirdiği ve o medeniyete büyük katkıları olan Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram Veli, Pir Sultan Abdal, Aziz Mahmud Hüdayi, Mehmet Akif, Bediüzzaman Saidi Nursi gibi daha nice şahsiyetler Anadolu İslam algısının oluşmasına katkı sağladılar” ifadesinde bulundu.
Konuşmasının bir bölümünde “cihat” kavramına da değinen Prof. Dr. Mustafa Ünver, kavrama herkesin farklı bir anlam yüklediğini, İslam’daki cihad anlayışının çok orijinal bir yaklaşım olduğunu ve cihadın iyiliği gerçekleştirmek için insanın tüm gücüyle çalışması anlamına geldiğini anlattı. Ünver, “Cihat savaş yapmak değildir, Aliya İzzetbegoviç’in deyimiyle güzel olan her şey İslam’dır, haliyle bu uğurda çalışmak cihattır” dedi.
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl