AMSTERDAM (İnterAjans) – Geldrop kentinde Göçmen Kadınlar Merkezi tarafından düzenlenen ‘Atatürk ve Cumhuriyetin İlk Yılları’ konulu toplantıda konuşan yazarımız Selamün Yavuz, Atatürk’ün adının sistematik bir şekilde Türk tarihinden silinmek istendiğinin altını çizerek, “1839 ‘da Osmanlı’da Tanzimat Fermanı ile başlayan aydınlanma hareketini 80 yıllık bir süreçten sonra Atatürk, 1923 ile 1938 yılları arasında Aydınlanma Çağı olarak hayata geçirmiştir” dedi.
“OSMANLI AYDINLANMAYI GERÇEKLEŞTİREMEDİ”
“Avrupa’daki aydınlanma sürecini bilmeden Atatürk’ü ve Cumhuriyet devrimlerini anlamamız mümkün değildir” şeklinde konuşan Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sanayi devrimini gerçekleştiremeyen, kapitülasyonlarla aşırı borçlanan ve matbaanın 271 yıl gecikmeyle Osmanlı’da kullanılması gibi yeniliklere kapılarını kapatan Osmanlı, aydınlanmayı bir türlü gerçekleştiremedi. Ancak Atatürk ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan Cumhuriyet devrimleri ile aydınlanmanın yolunu açmışlardır. Aydınlanmaya karşı muhalefet hem cumhuriyetin ilk yıllarında, hem de daha sonraki yıllarda hep olmuştur. Atatürk’ün diktatör olduğunu iddia edenler, tek partili dönemde TBMM içerisinde ‘2. Grup’ diye adlandırılan muhalif bir grup olduğunu ya bilmezler ya da bile bile Atatürk’e iftira atmak için bu yalanı uydururlar. Başını Celal Bayar’ın çektiği bu 2. Grubun vekillerinin yapılan seçimlerde aday olmasına Atatürk hiç bir zaman engel olmamıştır. Hatta 1924’te Terakkiperver (İlerici) Cumhuriyet Fırkası adında bir parti kurulması üzerine Atatürk, ‘Bırakınız, karşımıza çıksınlar, memleket işlerini münakaşa edelim ve bizim Meclisimizde de iki parti olmalı, hükümeti denetleme sistemi kurulmalı ve medeni ülkelerin parlamentolarına benzemeliyiz’ demiştir. Demokrasinin olmazsa olmazlarından erkler ayrılığı Cumhuriyetle birlikte yerleşmiş, 1. Meşrutiyet döneminde kurulan Yargıtay ve Danıştay gibi denetleyici kurumlar Cumhuriyetle birlikte devlet içerisinde kurumsallaşmıştır. 1930’da belediye seçimlerinde kadınlara ilk kez seçme ve seçilme hakkı verildiğinde, Avrupa’nın henüz 7 ülkesinde kadınlara bu haklar verilmişti.”
“BATI HİÇBİR ZAMAN İÇİNE SİNDİREMEDİ”
Osmanlı’nın, dayatılan Sevr Antlaşması’nı kabul edip imzalamasına rağmen, Atatürk’ün liderliğinde kurtuluş mücadelesinin zaferle sonuçlanması sonucu Sevr’in hiç bir zaman uygulanmamasını Batılı emperyalist güçlerin içlerine sindiremediğine değinen Selamün Yavuz, “Cumhuriyet döneminde özellikle İngilizlerin kışkırtması ile birçok isyanlar yapıldı. Şeyh Sait isyanı sırasında genç Türkiye Cumhuriyeti Musul ve Kerkük’teki Türkmenlerin haklarını savunmak için mücadele veriyordu. Dersim isyanları sırasında Türkiye Hatay’ın Türkiye topraklarına katılması için çaba sarf ediyordu. PKK terörü başladığında ise yeni kurulan KKTC’nin dünya ülkeleri tarafından tanınması için uğraşıyordu. Türkiye’nin ülke çıkarlarını korumak için yoğun çaba sarf ettiği dönemlerde bu isyanların ve terörün başlaması tesadüf olabilir mi?” şeklinde konuştu.
“ATATÜRK DİNDARDI”
Atatürk’ün dindar bir insan olduğunu, 7 yaşında Kuran’ı hatmettiğini, 8 yaşında ise Kuran’ı ezbere okuyabildiğini anımsatan Selamün Yavuz, bunu bizzat Atatürk’ün 1927 yılında ABD büyükelçisine açıkladığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak Atatürk, İslam dininin istismar edilmesine her zaman şiddetle karşı çıkmıştır. Bunu 1930’daki şu sözlerinden anlıyoruz: ‘Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz’. Atatürk Hazreti Muhammedin hayatını çok iyi bilirdi. Hatta tarih kitaplarının İslam Tarihi bölümünde yer alan Hz. Muhammed’in yaptığı savaşlar ile ilgili bölümlerin haritasını bizzat kendisi çizmiştir. Birçok insana ve kuruma Kuran-ı Kerim’i hediye olarak vermiştir. Belki de İslamiyet’in anlaşılmasına en iyi hizmeti Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuranı Kerimi tefsir ettirmesi idi. Bu tefsir 12 yıllık bir çalışma sonucu ‘Hak Dini Kuran Dili’ adında 9 cilt olarak 1936’da yayınlandı. Özel hafızı Hafız Yaşar Okur’a düzenli Kuran okutup dinlemiştir; zaman zaman manevi kızı Nebile’ye de Kuran okutturup dinlerdi. İşgal döneminde zarar gören camileri tamir ettirmiş, Paris ve Tokyo’da camilerin yapılmasına katkıda bulunmuştur.”
“TÜRK TARİHİNDEN SİLİNMEK İSTENİYOR”
Konuşmasının son bölümünde Atatürk’ün neden ve nasıl Türk tarihinden silinmek istendiğine ve Cumhuriyet devrimlerinin sistematik şekilde ortadan kaldırıldığına değinen Selamün Yavuz, “Önemle belirtmek isterim ki, Atatürk’ün komutanlığında kazanılan Çanakkale zaferi ile dünyanın o zamanki egemen ve emperyalist güçleri ilk kez bir yenilgiye uğramışlardı. O emperyalist güçler Kurtuluş Savaşı sonucu bir kez daha yenilgiye uğradılar ve Sevr Antlaşması böylece ortadan kalktı. Ancak emperyalist güçler Sevr’i hiç akıllarından çıkarmadılar. Soğuk savaşın bitmesinden sonra, yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Samuel Huntington adında bir zat ‘medeniyetler çatışması’ diye bir tez ortaya attı. Bu tezini, 1996 yılında yayınlanan ‘Medeniyetler Çatışması ve yeni Dünya Düzeni’ adındaki kitabında çok detaylı açıklıyor. Huntington bu tezinde, Türk Anadolu medeniyetinin Arap-İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında sıkıştığı ve dolayısıyla bir seçim yapmak zorunda olduğunu belirtiyor. Önerisi ise, Anadolu’daki Türkler, ikinci sınıf bir Batı medeniyeti olmak yerine, birinci sınıf Arap-İslam medeniyetini seçmeliler. Bu ne anlama geliyor? Anadolu’daki Müslüman Türkler Batı dünyası ile ilişkisini kesmeli ve Arap-Müslüman kültürünün etkisi altına girmeli. Ancak Samuel Huntington’a göre, buna engel olacak bir tek unsur var: Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyetin aydınlanma devrimleri! Samuel Huntington kitabında aynen şöyle diyor: ‘Eğer Türkiye bu rolü (Arap-İslam medeniyetinde birinci sınıf ülke olma rolünü) üstlenmek istiyorsa, Rusya’nın Lenin’in mirasını terk etmesinden daha sert bir şekilde Türkiye’nin de Atatürk’ün mirasını reddetmesi gerekir. Türkiye’nin (Batı dünyasında) parçalanmış bir ülke konumundan çıkıp (İslam dünyasında) çekirdek bir ülke olabilmesi için Atatürk çapında, dini ve siyasi meşruiyeti olan bir lidere ihtiyacı var.” Türkiye’de laikliğin kaldırılması gerektiğini de vurgulayan Huntington, “Türkiye kendini laik bir ülke olarak tanımlamaya devam ederse İslam dünyasında liderlik rolünü oynayamaz” diyor. Sanki Arap ülkeleri Türkiye’nin İslam dünyasına lider olmasını çok istiyor gibi Türkiye’nin önüne bir muz atılıyor! Huntington’ın verdiği reçete de çok basit: Atatürk Türk tarihinden silinmeli ve laiklik ve Cumhuriyet devrimleri tek tek ortadan kaldırılmalı! İşte şu anda Türkiye’de bu süreç yaşanıyor ve Yeni Türkiye dedikleri de Anadolu Türk medeniyetinin yok edilerek Anadolu insanının Müslüman-Arap medeniyetinin hâkimiyeti altına girmesi. Son yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine yapılan sistematik saldırılar, AB ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi, Türkiye’nin Ortadoğu’da Arap ülkelerinin içişlerine doğrudan müdahalesi, televizyon ekranlarında Osmanlı dönemi ile ilgili dizi furyası ve Osmanlıcanın orta eğitimde seçmeli ders olarak verilmesi gibi sistematik çalışmalarla Türkiye’yi Batı Medeniyetinden ve aydınlanmadan uzaklaştırıp Arap-İslam Medeniyeti egemenliği altına sokmak istiyorlar” sözleriyle konuşmasını bitirdi.
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl