CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye terörün her türlüsüne gerekçesi ve amacı ne olursa olsun şiddetle karşıdır. Terörizmi herhangi bir din veya etnik grupla ilişkilendirmek kabul edilemez bir anlayıştır. Böyle bir ilişkilendirme sadece teröristlerin işine yarayacaktır” dedi.
Erdoğan, Egmont Enstitüsü’nce Val Duchesse Şatosu’nda düzenlenen konferansa onur konuşmacısı olarak katıldı. Irak’taki istikrarsızlığın Türkiye dahil tüm bölgeyi etkilediğini belirten Erdoğan, Irak’da barış ve istikrarın hakim olması için çabalarını ilk günden bu yana kararlılıkla sürdürdüklerini vurguladı. Erdoğan, henüz hiçbir ülkenin DAİŞ’e karşı harekete geçmediği dönemde Musul’un teröristlerin eline düştüğü ilk günden itibaren Irak’a insani yardımda bulunan ülkenin Türkiye olduğunu vurguladı.
Irak’da geçmişten beri hakim olan mezhepçi siyasetin ülkedeki istikrarsızlığı derinleştirdiğine dikkati çeken Erdoğan, mezhep temelinde yaşanan gerilimin DAİŞ gibi terör örgütlerinin güçlenmesine zemin hazırladığını söyledi.
Erdoğan, bu ortamda DAİŞ tehlikesinin bertaraf edilebilmesinin yolunun Irak hükümetinin dışlanmış halk kesimlerine yönelik hayata geçireceği kucaklayıcı, kapsayıcı politikalardan geçtiğini aktardı.
Türkiye’nin onlarca yıl terör mücadelesi veren bir ülke olduğunu hatırlatan Erdoğan, terör belasıyla çok uğraştıklarını, 11 Eylül saldırıları sonrasında ortaya çıkan yeni güvenlik endişeleri karşısında Türkiye’nin, küresel terör konusunda kararlı duruşunu ve dayanışmasını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.
“İslami terör ifadesinden kaçınılmalı”
Terörizmle Mücadele Küresel Forumu’nun eş başkanlığını 2011’den bu yana ABD ile Türkiye’nin birlikte sürdürdüğünü anımsatan Erdoğan, alınan tüm önlemlere rağmen terörizmin hala uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik en önemli tehditlerin başında geldiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye ve Irak’ta süren karışıklık, terörizm denen illetin kök salıp gelişmesi için verimli bir ortam oluşturuyor. Bu ülkelerle ortaya çıkan tehdit tüm Orta Doğu’yu, Kuzey Afrika’yı, hatta Avrupa’yı etkisi altına almaya başladı” diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türkiye terörün her türlüsüne gerekçesi ve amacı ne olursa olsun şiddetle karşıdır. Terörizmi herhangi bir din veya etnik grupla ilişkilendirmek kabul edilemez bir anlayıştır. Böyle bir ilişkilendirme sadece teröristlerin işine yarayacaktır. Bu bakımdan mücahit, İslamcı, cihatçı… Bu tür kavramların dini istismar eden terörist gruplar için kullanılmasına kesinlikle karşıyız. Bu kavramların İslam dininin mensupları için taşıdığı anlama herkes saygı göstermelidir. Terörü sadece terör, teröristi sadece terörist olarak tanımlamak yeter. İlla başına sonuna takılar getirmek gerekmiyor. Nasıl ‘Hristiyan terörü, Musevi terörü, Budist terörü’ gibi ifadeler kullanılamıyorsa ‘İslami terör’ ifadesinden de kaçınılmalıdır.”
Suriye ve Irak’da etkin olan DAİŞ terör örgütünün en büyük zararı İslam dininin mensuplarına verdiğini belirten Erdoğan, çünkü bu örgütün vahşice öldürdüğü kişilerin tamamına yakınının bu dinin mensupları olduğunu bildirdi. Türkiye’nin DAİŞ ile ilgili tutumunun en başından beri belli ve açık olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye bu örgütü 2005 yılında eski isimleri altında terör örgütü olarak tanımış, 2013 yılında da yeni adıyla terör örgütü olarak kabul etmiştir” ifadesini kullandı.
“2 bin kişi sınır dışı edildi”
DAİŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu çerçevesinde kurulan Yabancı Terörist Savaşçılar Çalışma Grubu’nun eş başkanlığını Hollanda ile yürüttüklerini anlatan Erdoğan, yabancı terörist savaşçılar olgusunun da Suriye kriziyle uluslararası toplumun öncelikli sorunlarından biri haline geldiğini belirtti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne göre Irak ve Suriye’de yüzü aşkın ülkeden toplam 25 bin civarında yabancı terörist savaşçının DAİŞ’e katıldığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:
“Türkiye, yabancı terörist savaşçılarla mücadele kapsamında çeşitli devletlerden 20 bine yakın kişiye ülkeye giriş yasağı koymuştur. Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar, ilgili kurumlarımızca tespit edilerek tutuklanıyor ve sınır dışı ediliyor.
2011 yılından itibaren çatışma bölgelerine yasa dışı yollarla geçmeye çalıştığı tespit edilen 2 binden fazla kişi bu şekilde sınır dışı edildi. Yabancı terörist savaşçıların öncelikle kaynak ülkelerde durdurulmasını beklediğimizi tüm muhataplarımız biliyor. Bu konuda ilgili makamlarımız diğer ülke makamlarıyla her türlü iş birliğine açıktır. Kendi vatandaşlarının çıkışını engelleyemeyen, vaktinde somut ve yeterli düzeyde bilgiyi bizimle paylaşamayanlar, daha sonra ‘Türkiye niçin böyle yapıyor’ deme hakkına da sahip değildir.”
“Avrupalı dostlarımızdan destek bekliyoruz”
Türkiye’nin, Güney komşularında yaşanan ve kendisinden kaynaklanmayan sorunların ortaya çıkardığı terörizmle mücadele eden bir Avrupa ülkesi olduğunu belirten Erdoğan, bu gerçeğin gözden kaçırılmaması gerektiğini belirtti. Erdoğan, “Bunun için yabancı terörist savaşçılar başta olmak üzere Türkiye’nin karşı karşıya olduğu terörizm sorunun çözümünde Avrupalı dostlarımızdan destek bekliyoruz” dedi.
Terörizmin Türkiye’nin sınırları içinde ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta basın açıklaması yapmakta olan sivil bir gruba DAİŞ üyesi bir intihar bombacısı tarafından saldırı düzenlendi. Olayda 33 kişi hayatını kaybetti, yüzden fazla kişi de yaralandı. Türkiye’nin istikrar ve güveniliğini hedef alan bu saldırı, terörist grupların ülkemize yönelik doğrudan ve muhtemel tehdidinin açık bir göstergesidir. Son yıllarda insan hakları ve özgürlükler yolunda attığımız kapsamlı adımlara rağmen bu saldırının ertesi günü PKK terör örgütü bir başka ilçemizdeki polislerimizi evlerinde alçakça uyurken şehit etti. 20 Temmuz’daki Suruç saldırısından itibaren bugüne kadar yaklaşık 140 güvenlik görevlimiz terör örgütü tarafından şehit edildi. İkisi çocuk 43 sivil vatandaşımız öldürüldü. Aynı dönemde 536 güvenlik görevlimiz ile 288 sivil vatandaşımız da terör örgütünün eylemlerinde yaralandı. Son dönemde artan saldırıları 2013 yılında ülke dışına çıkmış olması gereken PKK’nın silahlı unsurlarının halen faal olduğunu göstermiştir. Burada şu gerçeğin tüm Avrupalı dostlarımız tarafından çok iyi bilinmesini özellikle istiyorum. Çözüm Süreci’ni bozan PKK terörüdür, bu terör örgütüdür. Ve bu terör örgütü, tıpkı bölgedeki diğer terör örgütleriyle olduğu gibi, bunlarla mücadele hakkımız bakidir. Pek çok uluslararası kurum ve ülkenin terörist listesinde bulunan bu örgüte karşı Avrupa’da ve tüm dünyada güçlü bir dayanışma sergilemek mecburiyetindeyiz. Avrupa Birliği üyesi bütün ülkeler, Avrupa Birliği’nin bir kararıyla PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ediyor mu, ediyor. Öyleyse bu terör örgütüne karşı hep birlikte dayanışma içinde olmamız şart.”
“Türkiye terörle mücadelede kararlı”
PKK’nın sadece Türkiye’nin değil, bölgenin tamamının istikrarına, bölgedeki insanların tamamının güvenliğine yönelik bir tehdit olduğunu belirten Erdoğan, “İsmi DAİŞ olsun, PKK olsun, DHKP/C olsun fark etmez. Bu örgütlerin hepsi de insanlığı, evrensel hakları ve özgürlükleri, demokrasiyi tehdit eden terörist unsurlardır” diye konuştu.
Türkiye’nin, vatandaşlarının temel haklarını ve güvenliğini tehdit eden tüm terör örgütleriyle mücadele konusunda kararlı olduğunu aktaran Erdoğan, vatandaşların can güvenliğini, yaşam hakkı dahil temel hak ve özgürlüklerini korumanın en başta gelen sorumlulukları olduğunu vurguladı. Erdoğan, “PKK ile birlikte Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren tüm terör odaklarını da hedef alan operasyonlar yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu operasyonlar, uluslararası hukuk çerçevesinde meşru müdafaa hakkımızın bir gereği olarak yürütülmektedir” şeklinde konuştu.
Erdoğan, güvenlik alanında aldıkları tedbirlerin ekonomik, siyasi ve sosyal reformlardan vazgeçtikleri anlamına gelmediğini belirterek, Türkiye’nin özgürlüklerle güvenlik arasındaki dengeyi kurma konusunda önemli tecrübelere sahip bir ülke olduğunu söyledi.
“Dönem başkanlığımızı üç prensibe dayandırdık”
Dünyadaki tek sorunun terörizm olmadığını kaydeden Erdoğan, dünya ekonomisinin 2008-2009 döneminde yaşanan küresel mali kriz sonrasındaki ekonomik durgunluktan tam olarak çıkamadığını, birçok ülkede ekonomik büyümenin yavaş seyrettiğini, istihdam sorunlarının devam ettiğini, dünya ticaret hacminin önemli ölçüde gerilediğini, ekonomik büyüme ve istihdamın itici kuvveti olan altyapı yatırımlarının yetersiz bir düzeyde olduğunu bildirdi.
Gelişen ve en az gelişmiş ülkeler arasındaki uçurum giderek derinleştiğini belirten Erdoğan, “Türkiye olarak G-20 dönem başkanlığını işte böyle bir ortamda devraldık. Küresel ekonomik belirsizlik ve risklerle mücadelede uluslararası iş birliği, koordinasyon ve dayanışmanın hayata geçirilmesi için çaba gösteriyoruz” dedi.
Erdoğan, dünya çapında ekonomik büyümenin canlandırılması, dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme eğiliminin geliştirilmesinin öncelikle hedefleri arasında yer aldığını, sosyal ve refahın eşit paylaşımına katkıda bulunulması konusunda da bu dönemi bir fırsat olarak gördüklerini bildirdi. Erdoğan, “Bu doğrultuda dönem başkanlığımızı kapsayıcılık, uygulama ve yatırım olmak üzere 3 prensibe dayandırdık. Kalkınma ve güvenlik arasındaki bağlantıyı ve küresel vicdani sorumluluklarımızı göz önünde bulundurarak, gelişmiş ülkelerle en az gelişmiş ülkeler arasında köprü olmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
“Türkiye yük almaya geliyor”
Sağlıklı bir ekonominin, uluslararası güvenliğin olduğu kadar toplumsal huzurun da anahtarı olduğuna vurgu yapan Erdoğan, “Ekonomik krizlerin toplumsal krizleri Avrupa’da hissedilmektedir. Yaşanan ekonomik sorunların yol açtığı toplumsal tepkilerin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi ilkel duygulara nasıl yol açtığına, farklılıklara yönelik korkuları nasıl tetiklediğine şahit olduk, oluyoruz” ifadesini kullandı. 21. yüzyılı, barış ve refah çağı yapabilmek için hoşgörü ve karşılıklı saygıya önem vermek gerektiğini söyleyen Erdoğan, farklı kültürlere, farklı dinlere, farklı olan her şeye hoşgörüyle yaklaşıldığı takdirde, 20. yüzyıldan miras kalan o korkulardan arınılabileceğine dikkati çekti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Farklı kültürleri bir arada yaşatabilen ülke olarak Türkiye, biliyorsunuz kesrette vahdet anlayışını kullanan, çoklukta birlik anlayışını kullanan bir kültürle bu güne geldi. Çeşitlilik içinde birlik, bizim kesin ilkemizdir. Avrupa Birliği için bu büyük bir kazançtır. Türkiye, sahip olduğu kültürel derinlikle, Avrupa’yı bir barış ve refah alanı haline getirme idealine önemli katkıda bulunacaktır. Türkiye’yi içine alan bir Avrupa Birliği, dünyada uyum ve hoşgörünün hakim olduğu bir siyasi alan oluşturulabileceğinin de göstergesi olacaktır. Avrupa, bir özgürlük ve refah, güvenlik alanı olarak tekrar büyüme yoluna girecekse Türkiye’nin verebileceği katkıları başka hiçbir ülke sunamaz, bundan emin olunuz. Çünkü Türkiye, Avrupa Birliği’ne yük olmaya değil, aslında yük almaya geliyor. Küreselleşmenin fırsat ve riskleriyle bizleri daha da yakınlaştırdığı günümüzde, dayanışmayla hareket etmeliyiz. Ortaklıklara ve iş birliğine dayandırabildiğimiz takdirde bu oluşumu, daha güvenli, adil ve refah içinde bir geleceğe hep birlikte ulaşabiliriz.”
AA
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl