18 Ekim, 2014
AVRUPA BİRLİĞİ’Nİ KİMLER NASIL YÖNETECEK?
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından dört aydan fazla bir süre geçti; 2019 yılına kadar Avrupa’yı kimlerin nasıl yöneteceği netlik kazanmaya başladı. Avrupa Parlamentosu şu günlerde, gecesini gündüzüne katarak 28 üye ülke tarafından önerilen adaylardan oluşturulacak Avrupa Komisyonunun, yani AB hükümetinin son halini vermek için hummalı bir çalışma sergiliyor.
Avrupa Komisyonu Başkanlığına, yani Avrupa Birliği Başbakanlığına daha önce Lüksemburg eski Başbakanı Jean-Claude Juncker’in getirilmesi kararlaştırılmıştı. Juncker’in oluşturduğu Avrupa Komisyonu listesi, AB’nin yeni mevzuatına göre Avrupa Parlamentosu tarafından önce sorguya çekiliyor, sonra da atamalar yapılıyor.
AB’de esen rüzgarın yönü değişti
Hem Avrupa Anayasası ile ilgili yapılan halkoylamalarından ‘Hayır’ oyu çıkması sonucu, hem de Avrupa’da yaşanan ekonomik krizden dolayı Avrupa Birliği son yıllarda hızını ve gücünü bir hayli kaybetti. Birçok AB üyesi ülke kendi ulusal çıkarları doğrultusunda politikalar yürüttüler.
2005’ten önce koyu bir AB taraftarı olan Hollanda, o yıl yapılan halkoylamasından ‘Hayır’ çıkması sonucu, AB’nin gücünün arttırılmasını frenleyen etken ülkelerden birisi haline geldi. Özellikle PVV ve SP gibi Avrupa karşıtı partiler bütün kötülüklerin, ekonomik krizlerin, fakirliğin, bütçe açığının AB’den kaynaklandığını öne sürdüler. Hollanda’ya Romen ve Bulgar akını olacağı şeklinde ‘mit’ler ortaya atıldı. Çoğu gerçekle bağdaşmayan böyle söylemlerle halk arasında Avrupa karşıtlığı yayılmaya başladı; art arda gelen kısa ömürlü hükümetler de bu kamuoyu baskısı karşısında ‘Her şeye rağmen Avrupa Birliği’ sevdasından vazgeçip, tavır değiştirdiler. Daha önceleri yetkilerin büyük oranda AB’ye devredilmesinden yana olan Hollanda siyasi partileri tavır değiştirerek, mümkün olduğu kadar çok konunun ulusal hükümetin çıkaracağı yasalarla düzenlenmesi gerektiği, ancak bu mümkün olmazsa AB düzeyinde yasal düzenlemeler yapılması gerektiği görüşünü benimsemeye başladılar. Frans Timmermans da son iki yılda Hollanda hükümeti adına Dışişleri Bakanı olarak bu görüşü dışarıya yansıtan isimdi.
2000’li yılların başından beri sürekli yetkilerinin arttırılması yolunda çaba sarf eden AB, Aralık 2009’da yürürlüğe giren ‘Lizbon Antlaşması’ ile bu çabadan vazgeçmeye başladı. Bu antlaşma ile AB’nin daha da demokratikleşmesi için bir takım reformlar hayata geçirilirken, enerji ve iklim değişikliğini önleyici tedbirler gibi çevreci politikalara ağırlık verilmeye başlandı.
Avrupa Komisyonunun yeni Başkanı Juncker, hem Avrupa Birliği’nin genel siyasi dengelerini, hem de her ülkenin kendi iç dinamiğini göz önüne alarak istişare yolu ile AB üyesi ülkeler tarafından önerilen adaylarla önümüzdeki 5 yıl beraber çalışacak. Bu 28 kişilik kadroya Hollanda tarafından Dışişleri Bakanı PvdA’lı Frans Timmermans aday gösterildi. Frans Timmermans hem de öyle gelişigüzel bir Avrupa Birliği Komiseri, yani Avrupa Birliği bakanı olmayacak. Juncker, Timmermans’ı geniş yetkilerle donatılmış Avrupa Komisyonu başkan yardımcılığı koltuğuna düşünüyor.
Adayları terleten sınav
Geçtiğimiz haftalarda Avrupa Parlamentosu, komisyon için önerilen isimleri tek tek sorguya çekti. Bu sorgulamanın zorluk derecesini anlayabilmek için örnek vermek gerekirse, bir iş başvurusu görüşmesinde 750 kişilik bir komisyon önünde 3-4 saat süren bir konuşmayı düşünün. Üstelik bu sorgulama ‘Hobilerin nedir, boş zamanlarını nasıl değerlendirirsin?’ şeklinde geçmiyor.
Bu sorgulama sonucunda AP, Macar Tibor Navracsics’in insan hakları, kültür ve gençlikten sorumlu bakan olmasına sıcak bakmadığını ifade etti. Macaristan’da hükümetteki aşırı milliyetçi Fidesz partisinden daha önce Adalet Bakanlığı yapan Navracsics’in Macar hükümetinin Avrupa karşıtı tavır içinde olması ve insan haklarını kısıtlayıcı tedbirlerin altında imzasının olmasından dolayı Avrupa Komisyonu üyeliğine uygun bulunmadı. Ayrıca diğer adaylardan Slovakya eski Başbakanı Bratusek yöneltilen sorulara inandırıcı yanıtlar veremedi; gizli oturumda yapılan oylamada Bratusek’in adaylığı ret edildi.
İngiliz Hill daha önce büyük firmalar için lobi çalışmaları yaptığından, Fransız aday Moscovici Hollande hükümeti Maliye Bakanı olarak başarılı bulunmadığından, İspanyol Kañete yakın bir akrabasının petrol sanayisiyle olan çıkar ilişkisinden ve Çek Jourova’nın yanıtları yeterli bulunmadığından adaylıkları doğrudan kabul görmedi. Bu adaylar ya ikinci bir sorgulamaya tâbi tutulacaklar, ya da AP’nin ek sorularına yazılı yanıt verecekler.
Frans Timmermans kimdir?
Avrupa ve Avrupa Birliğini çok iyi tanıyan, AB oluşumunu kayıtsız destekleyen Timmermans’ı yanına yardımcı olarak alan Juncker, AB’nin güçlenmesi yolunda önemli adımlar atacağının da sinyallerini veriyor.
1987 yılında Dışişleri Bakanlığında çalışmaya başlayan Timmermans, Avrupa Birliği, Avrupa Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı’nda çeşitli yüksek görevlerde bulundu. 1998-2007 yılları arasında Hollanda Temsilciler Meclisinde yer aldı, 2003 yılında Avrupa Anayasası çalışmalarına katıldı. 2007’den sonra Dışişleri Bakan yardımcılığı yaptı. 2012’den beri de Dışişleri Bakanı olarak 2. Rutte hükümetinde görev yapıyor.
Hollanda adayı Frans Timmermans bu hafta içinde sorguya tâbi tutulan en son adaydı. Üç saat süren sorgulamada parlamento üyelerinin sorularına çoğunlukla kendi dillerinde yanıt veren Timmermans, anadili Hollandacanın dışında Avrupa’da konuşulan başka beş dili de akıcı şekilde kullanabiliyor. Timmermans, özellikle gereksiz yasa ve kuralları kaldırmak için çalışmalar yapacağının altını çizerek bu sınavdan başarılı bir şekilde geçti.
Avrupa basınında çıkan kulis haberlerinde Timmermans’ın AP’deki sınavında verdiği yanıtlarla Komisyon Başkanı Juncker’i bile gölgede bıraktığı söyleniyor. Anlaşılan o ki, Avrupa Birliği önümüzdeki dönemde sık sık Frans Timmermans adıyla anılacak.
İpuçları
Yeni oluşan Avrupa Parlamentosu, komisyon üyelerinin atanmasındaki bu etkisiyle önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliğinin önceliklerinin neler olacağı konusunda da bazı sinyaller verdi.
Timmermans’ın gereksiz yasa ve kuralları kaldırmak için gelecek yılın başında bir yasa tasarısını Avrupa Parlamentosuna sunacağını açıklaması, AB’nin önümüzdeki yıllarda daha fazla yetki elde etme çabasından vazgeçeceği mesajını veriyor. İspanyalı adayın bir akrabasının ticari ilişkilerinin sorun edilmesi, AB’nin şaibesiz olmadaki kararlılığı, Fransız aday hakkındaki tereddütler başarılı olacağına inanılan bir kadro ile çalışma isteği ve Macar aday konusundaki soru işaretleri de insan hakları ve Avrupa Birliğine olan inancın önümüzdeki dönemde pekiştirileceğine dair ipuçları veriyor.
Bakalım AB’nin yeni dönemdeki icraatları bizi günlük yaşamımızda ne derecede etkileyecek?
Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl