YAZ tatili dolayısıyla İnterAjans.nl’deki yazılarıma verdiğim ara, görünmez bir kaza sonucu öngördüğümden daha uzun sürdü.
İnternet ve dış dünya ile ilişkimi de bir süre askıya alınca tekrar gündemi yakalamak biraz zaman aldı.
Bu yazıya ‘Bismillah’ diyerek başlayıp ‘Her telden…’ başlığını atarak birlikte gündemi yakalamaya çalışalım isterseniz.
BALIK BAŞTAN KOKAR
Ben giderken Türkiye’de tekrar hortlayan terör gündemdeydi ve seçim sonrası koalisyon görüşmeleri yapılıyordu. Döndüğümde, terör eylemleri katlanarak devam ediyor ve ülke yeni bir genel seçim takvimine odaklanmış.
Gazetelere bakıyorum, herkes birbirini suçluyor. Ortada alışageldiğimiz ‘milletin dirliğini ve birliğini’ sağlamakla yükümlü bir Cumhurbaşkanı yerine ‘İlle de 400 vekil isterim’ söylemini bırakıp ‘yerli ve milli 550 vekil’ isteyen bir Cumhurbaşkanı; sanırsınız 7 Haziran’da seçilen vekiller uzaydan geldiler.
Atalarımız ‘Balık baştan kokar’ derken boş laf etmemişler.
Sonrasında ‘koalisyonu ben istedim, sen istemedin’ suçlamaları… ‘Teröre sen destek oldun, ben olmadım’ manevraları… Seçimler güvenli bir ortamda yapılabilecek mi kaygıları… Aslında gereksiz erken seçimlerde son üç dönem ülkeyi yöneten parti tek başına iktidar olamazsa ülkenin hali ne olur soruları… Ülke bilmem kaç yıl aradan sonra tekrar koalisyonla yönetilirse olası felaket senaryoları…
Bunlara ülkenin giderayak demokrasiden uzaklaştığının örneklerini daha sıralamadım.
Bütün bu tartışmalar, kargaşa ve suçlamalar, Türkiye’de maalesef demokrasinin bırakınız olgunlaşmayı, ergenliğe bile erişmediğinin göstergesi.
En azından yaşadığımız ülkeye bakalım… Hollanda demokrasisinin elbette sorgulayacağımız birçok eksiklikleri, yanlış uygulamaları var.
Ama…
Yaşadığımız bu ülke bir asırdan fazla bir süredir koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor. Yerel yönetimler yine aynı… Çoğunluk demokrasisini bırakmış, çoğulcu demokrasiye geçmiş, hızını alamamış katılımcı demokrasiyi anayasasına koymuş.
Türkiye hala ‘koalisyon tu kaka’ safsatasıyla korkutuluyor.
Anadolu insanı bu korkulara layık değil; asırlardır her türlü etnisiteyi, dini inancı, kültürü içinde barındırmış insanlarımız daha fazlasını hak ediyorlar.
35 yıldır darbe Anayasasıyla yönetilen Türkiye eğer yüzde 10’luk seçim barajını kaldıramamışsa bundan gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarlar ve en çok da ülkeyi son 13 senedir ‘gönlünün kâhyası’ gibi yöneten tek parti iktidarı sorumludur.
Demokrasiye inanıyorsanız, ne olası bir koalisyondan korkacaksınız, ne de HDP gibi etnisiteye ağırlık veren bir siyasal oluşumdan.
***
Balık baştan kokar dedik ya… Kuyruktan gelen kokular daha feci.
Sosyal medyaya bakıyorum… Ben deyim yüzde 70, siz deyin yüzde 80 paylaşımlar yalan, asparagas, algı oluşturma amaçlı ve provokasyon niteliğinde… Mantık, bilim ve bilgi süzgecinden geçirseniz hemen hepsi süzgeçte kalır. Süzgeçten geçenler de zeytinyağı gibi yukarıda boy gösterir, şüphelidir.
‘HEPİMİZ MÜLTECİYİZ’
Gündemi tekrar yakaladığımız Hollanda’da ise en çok mülteci akını konuşuluyor. Aslında bu sorun bütün yıl boyunca bütün Avrupa’nın gündemindeydi.
2015 yılında Hollanda’ya mülteci akını yüzde 50 ile en çok Suriye’den, bunu yüzde 30 civarında bir oranla Eritreli mülteciler takip ediyor. Yüzde 20‘lik bir mülteci akımı ise Afganistan gibi diğer Müslüman ülkelerinden geliyor.
Varlarını yoklarını insan tacirlerine vererek canları pahasına bir AB ülkesine giriş yapma gayretindeki mültecilerin Avrupa’ya ve Hollanda’ya akını bir süre daha devam edecek. Bu mültecilerin yarıdan çoğu Türkiye’den giderek bir Avrupa ülkesine giriş yapıyorlar. Çünkü uluslarası antlaşmalara göre bu insanlar Türkiye’de ‘sığınmacı’ statüsünde, dolayısıyla uluslararası antlaşmalardan dolayı bir hak sahibi değiller; ama herhangi bir Avrupa ülkesine girişi yaptıklarında ‘mülteci’ statüsü elde ediyorlar.
Ege sahillerinde kış ayazı bastırmadan önce babası da bir insan taciri olduğu iddia edilen Aylan gibi kıyıya vurmuş çocuk cesetlerini daha çok göreceğiz önümüzdeki aylarda.
Gerek Ege’nin doğusundaki sahillerde, gerekse Yunanistan’ın Midilli adasının batı sahillerinde bu mülteci akınına gözlerimle şahit oldum.
Büyük bir insanlık dramı yaşandığından kesinlikle kimsenin şüphe etmemesi gerek.
Ancak…
Suriyeli ‘misafir’ göçmenlerin en yoğun geçiş yaptığı Hatay’dan bir dostumun ‘bu insanlar sistematik bir şekilde Avrupa’ya gönderiliyorlar ve eninde sonunda Avrupa’nın başına bela olacaklar’ sözü kulağımda bir küpe olarak kalacak.
Diğer yandan bu misafir göçmenlerin gelmesinden sonra gerek Türkiye’nin Suriye sınırlarındaki bölgelerde, gerekse Ege bölgesinde birçok aile dramı yaşanıyor. Bu bölgelerde kıyılan ‘muta’ nikâhları, giderek artan çok eşlilik ve yeni bir ‘fuhuş sektörünün’ oluşması geleneksel Türk aile yaşamını önemli ölçüde olumsuz etkiliyor.
Bu eleştiriler benim Türkiye’deki bu ‘misafir’ göçmenlere tavır takındığım anlamına gelmez.
Bu konuda Avrupa’ya karşı eleştirel görüşlerimi 30 Nisan’daki yazımda belirttim.
Ama kafamdaki bazı sorulara da bir yanıt bulmak istiyorum.
Bir Müslüman ülkeden kaçıp diğer bir Müslüman ülke olan Türkiye’ye sığınarak en azından can güvenliğini sağlayan bu mülteciler, neden en sonunda bir Kuzey Avrupa ülkesine ‘kapağı’ atmak istiyorlar?
Önce ‘Arap Baharı’ diye adlandırılarak dünya kamuoyunun desteğini de alan ‘Magrep’ ve Ortadoğu ülkelerindeki ayaklanmaları kimler kışkırttı ve kimler buna taşeronluk yaptı? Ve neden bunu yaptılar?
Neden bu çatışmalar hep Müslümanların yaşadığı bölgelerde ve Boko Haram, El Nusra, IŞİD, Taliban, Hizbullah gibi kendini Müslüman diye adlandıran terör örgütleri tarafından yapılıyor?
Bu soruların yanıtını hemen bulmak kolay değil. Bunun için dünyaya ve olaylara daha geniş çerçeveden bakmak gerekiyor.
Bu soruların yanıtını buldukça sizlerce paylaşacağımdan şüpheniz olmasın. Önümüzdeki haftalar ve aylardaki gelişmeler bu sorulara yanıt bulmaya mutlaka faydalı olacaktır.
GÜNDEMDE DAHA NELER VAR?
Bu önemli gelişmelerin dışında gündemi meşgul eden başka konular da vardı.
2016 bütçesi
Türkiye’de ve Avrupa’da bu olaylar gelişirken Hollanda’da 2016 bütçe tasarısı her yıl olduğu gibi yine görkemli bir törenle parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisine sunuldu. Temsilciler Meclisi’nde bütçenin geneli ile ilgili görüşmelerde PVV lideri Wilders ile koalisyon ve muhalefet partilerinin meclis grubu liderleri ile yapılan söz düelloları gündeme damgasını vurdu.
Ama bundan daha da önemli olan Temsilciler Meclisinde çoğunluğu bulunan koalisyon hükümetinin bütçe tasarısındaki önerileri. Önümüzdeki haftalarda bu önerileri zaman zaman ‘insan odaklı ve sosyal devlet’ perspektifinden bakarak değerlendireceğiz.
BING raporu çürütüldü
Feijenoord İlçe Yürütme Kurulu eski başkanı Seyit Yeyden’in hukuki girişimleri sonucu ‘Hollanda Belediyeler Dürüstlük Bürosu’nun (BING) raporunun mahkeme kararıyla ‘dürüst’ olmadığı kararı verildi. Bu karar hem Seyit Yeyden için, hem de bu bölgede seçilmiş Türk siyasetçileri için oldukça önemli bir gelişme. Benim de kamuoyuyla paylaşılan bu BING raporuna dayanarak eleştirdiğim Türk siyasetçilerinin tavrı ve siyasi perspektifleri ne yönde gelişecek doğrusu merak konusu.
Terör sınır tanımıyor
Türkiye’de artan siyasi kutuplaşmanın maalesef Hollanda’ya da yansımaları oldu. Bazı dernek lokallerine saldırılar yapıldı. Kim yaparsa yapsın, kime karşı olursa olsun bu ‘terör’ sayılabilecek eylemleri şiddetle kınamak gerekir. Bu bağlamda Türkiye’deki genel seçimlere yurtdışındaki yurttaşların katılmalarının Türkiye’deki polarizasyonu ne derecede yurtdışına taşıdığını da enine boyun tartışmakta yarar var.
Hollanda Kraliyeti 200 yaşında
Bugünlerde Hollanda Kraliyetinin 200. yılı görkemli törenlerle kutlanıyor. Aslında bu kutlamalar 2013’ten beri devam ediyor ve geçen hafta sonu yapılan törenlerle sonlandırıldı. Bu törenlerin 2-3 yıla yaydırılmasının sebebi ise Hollanda Kraliyetinin kuruluş tarihi ile ilgili farklı görüşlerin olması. Kimileri Napolyon orduları Hollanda’dan çekildikten sonra Prins van Oranje’nin ülkeye kral olması için davet edildikten sonra 30 Kasım 2013’te İngiltere’den kalkıp Scheveningen sahillerine demir atmasını kraliyetin başlangıcı kabul ediyor. Kimileri ise aynı Prins van Oranje’nin Eylül 2015’te Birleşik Hollanda ve Belçika Krallığı’nın kralı olarak ilan edilmesini Hollanda Kraliyetinin başlangıcı sayıyor.
‘Ne şiş yansın, ne kebap’ misali Hollanda makamları da kraliyetin yaş günü kutlamalarını 50 yılda bir 2-3 yıla yayarak yapıyorlar. Çoğulcu demokrasi anlayışı içinde her iki görüşü de memnun edecek bir formül bulunmuş.
Ama bu kutlamaların daha ilginç bir başka yanı daha var…
Bu yıl içinde yapılan bir araştırmaya göre Hollanda halkının yüzde 45’lik önemli bir bölümü Hollanda Kraliyetinin kuruluş yıldönümü törenlerinden bihaber.
Buna nasıl bir yorum yapılabilir, bilemiyorum.
Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz
View full post on InterAjans.nl