30 Ekim, 2014
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 29 Ekim 1923’te kabul ettiği Cumhuriyet’in 91. yıldönümünü kutluyoruz.
Cumhuriyet, Batı medeniyetlerinde gelişmiş, kökü Roma İmparatorluğuna kadar giden bir kavramdır. İngilizcede ‘Republic’, Fransızca ‘Republique’, Almanca ‘Republik’ diye geçen kavramın kökeni Latince ‘Res Publika’ sözcüğünden gelir; bu da bu kavramın kullanılmaya başlandığı dönemdeki anlamı itibarıyla ‘Halkı ilgilendiren konular’ anlamına gelir. Roma İmparatorluğu yönetiminde oluşturulan Res Publika birimi, hem halktan alınan vergilerle, hem de yönetici kadro dışındaki halka verilen hizmetlerle ilgileniyordu.
Zaman içinde çeşitli evrimler geçiren ‘Res Publika’, yüzyıllar süren süreç içerisinde ‘halkın yönetime katılımı’ olarak kendini yeniledi; daha sonraki süreçte yönetici kadroların seçimlerle göreve getirilmelerini sağladı.
Avrupa’da 1500’lü yıllarda başlayan aydınlanma hareketi 1798 Fransız Devrimi ile doruk noktasına ulaştı ve Avrupa toplumlarında demokrasi hareketini beraberinde getirdi. Demokrasi de en basit ifadeyle üç ‘Y’nin birleşiminden ibarettir; Yasama (halk tarafından seçilen meclisin aldığı kararlar), Yürütme (yasaları uygulamayla yükümlü olarak tayin edilen başbakan ve bakanlar) ve Yargı (yasaların uygulanmasıyla ilgili sorunları çözmek için oluşturulan savcılık, avukatlık ve hâkimlik birimleri). Bu üç ‘Y’nin birbirinden bağımsız şekilde çalışabilmesi de demokrasinin olmazsa olmazlarındandır.
TBMM’nin 29 Ekim 1923’te kabul ettiği Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ile gökten zembille inmedi; 1. Meşrutiyetin ilan edildiği 1876’dan itibaren devam eden bir süreç vardı Osmanlı’da. Osmanlı’da ilk seçimler 1876’da yapıldı; sonraki dönemlerde de seçimler oldu. 23 Nisan 1920’de seçilen TBMM emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi verilmesini istedi ve bunu başardı; 1923 Haziran ve Temmuz aylarında seçilen TBMM ise 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanına karar verdi.
1868’lere kadar uzanan Danıştay ve Yargıtay’ın tarihi ile Cumhuriyet dönemindeki demokratikleşme süreci de 1946’da yapılan çok partili seçimlerle yeni bir evrim geçirdi. Bu arada 1923-1946 yılları arasındaki dönemlerde TBMM’deki tek parti CHP içerisinde oluşturulan 1. Grup ve 2. Grup’un da çok partili döneme geçişte büyük rol oynadıklarını belirtmek gerekir. Yani 23 yıllık bu dönemde her ne kadar yönetimde tek parti olsa bile, parti içerisinde yönetime muhalif olan 2. bir grup vardı ve bu grup Celal Bayar önderliğinde TBMM’de açıkça sesini duyurabiliyordu.
Türkiye Cumhuriyeti, emperyalist güçlere karşı bağımsızlık savaşı vermiş ve kazanmış, hemen arkasından Cumhuriyeti ilan etmiş ve kısa bir süre sonra çok partili demokrasiye geçmiş ilk ve halen tek Müslüman ülkedir. İşte bunun için Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Az zamanda büyük işler başardık’ sözü anlamlıdır.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, halkın yönetime etkin katılımı ile cumhuriyet; yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı ile demokrasi ve din ile hurafeleri birbirinden ayırarak devletin bütün dinlere karşı aynı mesafede kalmasını sağlayan laiklik ile dünyanın hiçbir Müslüman ülkesinde başarılamayanı başardı. Ne Suudiler, ne İran mollaları ne de Kaddafi’nin Libya İslam Cemahiriyesi bunu başarabildi. Cumhuriyetten, demokrasiden ve laiklikten ödün vermek Türkiye’yi 1876 Osmanlı’sına geri götürür.
Dolayasıyla…
YAŞASIN CUMHURİYET! YAŞASIN DEMOKRATİK LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.
View full post on InterAjans.nl