Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) Hedeftekiler… (3)

Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) Hedeftekiler… (3)

11 Temmuz, 2015

SELAMUN YAVUZ  HEDEFTEKILER 3

BU yazı dizimizin son bölümünde ‘neden? ‘ sorusuna yanıt bulmaya çalışalım.

Gelenekçiler neden Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerini, kadınları, kitapları, sanatçıları doğayı ve öğrencileri hedef alıyor?

Dünyada egemen güçler neo-liberal politikalarını yürütebilmek için sürekli kendilerine bir düşman bulurlar. Soğuk savaş döneminde bu, komünizm ve diğer sol akımlar idi. Sovyetler Birliği dağılıp soğuk savaş bittikten sonra yeni bir düşman yaratılmak zorunlu kalındı.

MEDENİYETLER ÇATIŞMASI

Bu yeni düşman, Batı Medeniyeti karşısında yer aldığı savunulan diğer medeniyetlerdi. Medeniyetler çatışması tezi ile ulus devletler hedef alınırken, din, mezhep, kültür ve etnik yapıya dayalı yeni çatışma kulvarları oluşturuldu dünyanın çeşitli bölgelerinde. Huntington’ın ‘bölünmüş ülkeler’ diye tarif ettiği bu kulvarlarda medeniyetler arasına bölünme olduğu ve dolayısıyla da bir çatışma olacağı öngörülüyor.

Yugoslavya, medeniyetler çatışması ve yeni dünya düzeninin laboratuvarıydı. Çeşitli etnik kökenden Katolik, Müslüman ve Ortodoks din ve mezheplerine mensup aynı ülkenin yurttaşları kendilerini bir anda etnik, dini ve mezhepsel bir çatışmanın içerisinde buldular.

Din, mezhep, kültür ve etnik yapıya dayalı çatışma modellerinin başarılı olduğunu gören egemen güçler, Fukuyama ile tek kutuplu dünya, Samuel Huntington ile medeniyetler çatışması kuramını geliştirdi. Hungtinton’ın 1997’de yayınlanan ‘Medeniyetler Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni’ [i] adlı kitabında Türkiye, Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerine de önemli yer verilmiş.

Hollanda Temsilciler Meclisi eski üyelerinden, American Enterprise Institute üyesi Ayaan Hirsi Ali’ye göre “Sıfır Noktası’nın yakınlarına inşa edilmesi önerilen cami, Amerikalı misyonerlerin bu yılın başlarında Fas’tan sınır dışı edilmesi, İsviçre’de geçen yıl minarelerin yasaklanması ve son dönemde Fransa’da kabul edilen peçe yasağına dair tartışmaların ortak noktası ne? Bu dört olayın her biri Batı medyasında dini hoşgörü meselesiymiş gibi sunuldu. Ancak mesele bu değildi. Temelde bunların hepsi, Harvard Üniversitesi’nden siyaset bilimci Samuel Huntington’ın, bilhassa da İslam’la Batı arasındaki çatışma minvalinde ‘Medeniyetler Çatışması’ diye adlandırdığı durumun belirtileridir.”

Batının nüfuzunun artmasıyla, Batılı olmayan ülkelerde batılılaşma ve modernleşmenin yaşandığını belirten Huntington, bu sürecin üç değişik biçimde kendini gösterdiğini savunuyor.

Birincisinde, batılılaşma ve modernleşme Japon ve Çin Medeniyetinde olduğu gibi ret ediliyor.

İkincisinde Kemalizm’de olduğu gibi hem batılılaşma hem de modernizm kabul ediliyor.

Üçüncüsü reformizmde ise batılılaşma ret edilmesine rağmen, modernizm ülkenin temel kültürel ögeleriyle birleştiriliyor.

Modernleştirme ve batılılaştırma çalışmalarının Türkiye’yi böldüğünü iddia eden Huntington, dini, tarihi mirası, gelenekleri ve kurumlarıyla Müslüman bir toplumda elit bir tabakanın Batıyla benzer çaba içerisinde olduğu iddiasını ortaya atıyor.

Huntington, bu süreçlerin hiçbirisinin de başarılı olmadığını savunarak, aslında ‘ne yaparsanız yapın, bize benzeyemezsiniz, bizim dışımızda kalmaya mahkûmsunuz’ diyor. Yani, Bati medeniyetini, diğer medeniyetlerin ulaşamayacakları şekilde yükseklerde ve üstün gösteriyor.

Buna benzer bir açıklama daha önce, Hollanda’nın neo-liberalist liderlerinden Frits Bolkestein tarafından 1990’li yılların başında yapılmıştı.

BÖLME, AYRIŞTIRMA, PARÇALAMA…

Samuel Huntington kuramının tamamı dünyadaki insanları ve medeniyetleri bölme, ayrıştırma ve parçalama üzerine kurulmuş. Makro düzeyde dünyayı toplam sekiz ana medeniyete bölen Huntington, en çok İslam medeniyetinin diğer medeniyetlerle kavgalı olduğunu, Ortodoks, Afrika, Batı ve Hindu medeniyetleriyle yoğun çatışmalar içinde, Çin medeniyeti ile de göreceli olarak daha az çatışma yaşadığını belirtiyor. Batı Medeniyeti ise, hemen hemen her medeniyetle çatışma içerisinde gibi gösteriliyor, en çok çatışmayı ise İslam ve Çin Medeniyeti ile yaşıyor.

Bütün kitap boyunca insanlar arası ve medeniyetler arası farklılıklar öne çıkarılmış. Dünya tarihinde zaman zaman medeniyetler arasında çatışmaların olduğu doğrudur. Ama medeniyetler arasındaki ilişkiler hep çatışma üzerine kurulmamış, bu ilişkiler genellikle medeniyetlerin birbirini etkilemesi şeklinde olmuştur. Özellikle medeniyetlerin sınır bölgelerinde bu etkileşim daha çok kendini gösterir.

Dolayısıyla Huntington medeniyetler arası ilişkiyi olduğu şekliyle değil, olmasını istediği şekliyle kaleme almış; yani bir senaryo ortaya koymuş.

Medeniyetlerin birbirini etkilemesine hiç değinmeden sürekli insanlar ve medeniyetler arası farklılıkları ve çatışmaları önce çıkarması Hungtinton’ın niyeti hakkında da bazı ipuçları veriyor.

Huntington, Türkiye Cumhuriyeti’nin Arap-İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında sıkıştığı ve dolayısıyla bir seçim yapmak zorunda olduğunu belirtiyor. Önerisi ise, Anadolu’daki Türkler, ikinci sınıf bir Batı medeniyeti olmak yerine, birinci sınıf Arap-İslam medeniyetini seçmeliler.

Bu ne anlama geliyor?

Anadolu’daki Müslüman Türkler Batı dünyası ile ilişkisini kesmeli ve Arap-Müslüman kültürünün etkisi altına girmeli. Ancak Samuel Huntington’a göre, buna engel olacak bir tek unsur var: Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyetin aydınlanma devrimleri!

Samuel Huntington kitabında aynen şöyle diyor: Eğer Türkiye bu rolü (Arap-İslam medeniyetinde çekirdek ülke olma rolünü) üstlenmek istiyorsa, Rusya’nın Lenin’in mirasını terk etmesinden daha sert bir şekilde Türkiye’nin de Atatürk’ün mirasını reddetmesi gerekir. Türkiye’nin (Batı dünyasında) parçalanmış bir ülke konumundan çıkıp (İslam dünyasında) çekirdek bir ülke olabilmesi için Atatürk kalibresinde, dini ve siyasi meşruiyeti olan bir lidere ihtiyacı var.

Türkiye’de laikliğin kaldırılması gerektiğini de vurgulayan Huntington, Türkiye kendini laik bir ülke olarak tanımlamaya devam ederse İslam dünyasında liderlik rolünü oynayamaz diyor.

Sanki Arap ülkeleri Türkiye’nin İslam dünyasına lider olmasını çok istiyor gibi Türkiye’nin önüne bir muz atılıyor!

Hungtinton’ın verdiği reçete de çok basit: Atatürk Türk tarihinden silinmeli ve laiklik ve Cumhuriyet devrimleri tek tek ortadan kaldırılmalı!

Yani yaklaşık 200 yıl önce Tanzimat Fermanıyla Osmanlı’da başlayan Batılılaşma ve Cumhuriyetle gerçekleştirilen Aydınlanma tersine döndürülmeli.

NIYE(T)?

Kitabin bir başka bölümünde Huntington niyetini ve niye sorusunun yanıtını da açıklamış.

Kitabin 155′ sayfasında şu cümleler yer alıyor: “Soğuk Savaşın bitmesinden sonra Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkisinin bir nedeni kalmamış ve ilişkilerin zayıflamasına ve başka bir içerik almasına yol açmıştır. Türkiye artık Kuzey’den gelen tehlikeye karşı güçlü bir siper olarak Batı için kullanılamaz hale gelmiştir. Ama körfez savaşında görüldüğü gibi Güney’den gelecek daha küçük çaptaki tehlikelere karşı olası bir müttefik olabilir.”

Bu ne anlama geliyor? Batı dünyası, bundan sonra da Türkiye’yi Batı için Ortadoğu petrollerinin bekçiliğini yaptırarak kullanmalı.

Türkiye’ye biçilen görev bu!

Bunun için de en iyi yol, Türkiye’nin Batı dünyasından ve demokrasiden uzaklaşıp, İslam dünyası ile bütünleşmesi. Ancak böyle Ortadoğu petrollerinin bekçiliğini yapabilir ve daha kolay kararlar alabilir.

İşte yeni dünya düzeninde Türkiye’ye verilen bu rolü bilerek veya bilmeyerek destekleyen gelenekçiler ile Türkiye’de Atatürk ilkeleri ve devrimlerinden yana tavır koyan yenilikçiler arasındaki çatışmanın temelinde yatan nedenler bunlar…

Bir tarafta 200 yıla yakın bir süredir Aydınlanmadan yana tavır koyan yenilikçiler, diğer tarafta her defasında kendilerine egemen güçler tarafından verilen rolü oynayan gelenekçiler.

Bireyin hür, toplumun özgür ve ülkenin bağımsızlığını savunan yenilikçilerle, bireyin kul, toplumun ümmet ve ülkenin bağımlı olmasına göz yuman gelenekçiler.

İşte bunun için, emperyalist güçlerin yazdığı senaryolarda rol almak ve bu senaryoları hayata geçirmek için çaba sarf eden gelenekçiler, Atatürk’e, Aydınlanma devrimlerine ve Cumhuriyet’e mesnetsiz iddialarla, yalan ve iftiralarla saldırıda bulunmakta bir sakınca görmezler.

İşte bunun için gelenekçilerin etkili olduğu dönemlerde kadın cinayetleri, çocuk gelin sayısı gibi kadınları küçük düşürücü olaylar artar.

Bunun için basın-yayın sansürlenir, yurttaşın doğru bilgi edinmesi önlenir, olaylar ve haberler manipüle edilir. Gelenekçiler başkalarını marjinalleştirmeyi pek severler, ama kendileri hep hormon verilmiş marjinal basın-yayını takip ederler.

Sanat eserleri ‘ucube’ ilan edilir; yakılır, yıkılır. Çünkü düşünsel anlamda belirli kalıpların dışına çıkmak gelenekçiler için bir zulümdür.

Gençlerdeki küçük bir hareketlilik, başkaldırı, protesto hemen ‘terör’ ilan edilir. Akılları uçkurunda olan gelenekçiler, kızlı-erkekli her ortamın haram olduğunu ilan ederler.

Doğayı talan edip, ağaçları keserek betonlaşmayı ilerleme ve hizmet sanırlar…

xxx

‘Medeniyetler Çatışması’ kuramının en çarpıcı özelliği ise Hungtinton’ın yazdığı senaryoda Batı Medeniyetiyle çatışma içerisinde olan İslam medeniyetinin savunucuları olarak gelenekçilerin ortaya çıkması.

Ama aynı zamanda yine Batı Medeniyetinin düşünsel ürünü olan ‘Aydınlanmayı’, Batı dünyasının ‘Medeniyetler Çatışması’ gibi kirli oyunlarında figüran olmayı ret eden yenilikçilerin savunması.

Çelişkili gibi görünüyor, ama durum bu kadar açık ve net.

Daha somut bir sonuç ortaya çıkarmak istersek…

Batı dünyasının egemen güçleri, ancak Atatürk mirasını ve Cumhuriyetin Aydınlanma devrimlerini yok ederek yeni dünya düzeninde Türkiye’yi kendi istedikleri gibi kullanabileceklerinin hesabını yapmışlar.

Bütün bu saydığımız hedeftekileri bir de Anadolu medeniyeti ve egemen güçlerin bizim içinde olmamızı istedikleri Arap-İslam Medeniyeti arasındaki farkı göz önüne alarak değerlendirin.

***

Eylül’de tekrar buluşmak dileğiyle iyi tatiller ve mutlu bayramlar.

 

Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz

© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz

[i] Botsende Beschavingen, Cultuur en Conflict in de 20ste eeuw, Samuel Huntington, 2012

View full post on InterAjans.nl