Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) Soma İzlenimleri (1) İş kazası mı, cinayet mi?

Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) Soma İzlenimleri (1) İş kazası mı, cinayet mi?

5 Temmuz, 2014

SELAMUN YAVUZ SOMA IZLENIMLERI 1SOMA İZLENİMLERİ (1): İŞ KAZASI MI, CİNAYET Mİ?

Hollanda’da yaklaşık beş hafta içinde topladığımız 6 bin Euro’luk bağışı faciaya kurban veren ailelerle birebir görüşerek teslim etmek için başlayan yolculuğumuzda ilk hedefimiz İzmir’in Kınık ilçesine bağlı Elmadere köyüne ulaşmaktı. Maden faciasında bu köy toplam 11 şehit vermiş.

Yanımıza emekli maden mühendisi dostumuz Dursun Dağdelen’i de alarak sabahın erken saatlerinde Elmadere’ye doğru yolculuğumuz başladı.

Biz de bilmiyorduk, ama öğrendik; facianın yaşandığı maden ocağı İzmir’in en küçük ilçesi Kınık arazisinde, ama maden ocağının girişi Soma’da olduğundan Soma Maden Ocağı olarak biliniyor.

Dursun Dağdelen, gerek stajyerlik döneminde gerekse madenlerde çalıştığı dönemde Türkiye’nin önemli kömür madeni ocaklarında görev yapmış ve bu madenleri iyi biliyor. En son facianın yaşandığı maden ocağında 23 yıl boyunca yönetici kadrosunda yer almış. Bu maden ocağının özelleştirileceği söylentileri başlayınca istifasını verip emekliliğini istemiş.

Elmadere köyüne yolculuğumuz boyunca Dursun Bey’i soru yağmuruna tutuyoruz. İlk sorumuz, bu facia önlenebilir miydi şeklinde. Dursun Dağdelen’in yanıtı çok net: “Benim bu madende çalıştığım 23 yıl içinde tek bir ölüm olayı yaşandı. O da maden kazası değil, iş kazası. Gerekli iş güvenliği tedbirlerini ihmal eden bir işçi vücudunu makinalara kaptırarak maalesef hayatını yitirdi. Bunun dışında ufak tefek kazalar oldu, ama hiç kimse hayatını kaybetmedi. Madenlerin devlet tarafından işletildiği dönemde işçiler madene girmeden önce ben madene girip metan gazı ve karbondioksit ölçümü yapardım. İşçiler için tehlike arzeden bir durum olmazsa işçiler madene girerdi.”

Maden İş Yasası’na göre vardiya değişikliğinin yukarıda olması gerektiğinin altını çizen Dursun Dağdelen, bu kaza esnasında vardiya değişikliğinin yer altında yapılmasıyla yasaların açıkça ihlâl edildiğini söylüyor.

Faciaya, trafoda meydana gelen yangının sebep olup olamayacağını soruyoruz Dursun Bey’e. “Kesinlikle hayır” diyor. “Bu trafolar o zamanki son teknolojiye göre 15 yıl önce bizim alıp madene yerleştirdiğimiz trafolar. Aşırı ısıya ve yangına dayanıklıdırlar. Bu facianın trafodan kaynaklanması mümkün değil” şeklinde açıklama yapıyor.

Facianın nedeni ne olabilir diye ısrarla soruyoruz. Teknik bir yanıt veriyor: “Madenlerde kömürün olduğu galerilerde kömür oksijenle temas haline gelirse için için yanmaya başlar ve zehirli gazlar çıkarır. Ölçümler sonucu zehirli gaz çıktığının farkına varılırsa o galeri betonla örtülür ve oksijenle teması kesilir. Kömürün için için yanma hali en az 6 ay, ama yıllarca da sürebilir. Bu galerilerdeki kömürler çok bir çaba sarfetmeksizin üretime hazırdır, ama için için yanmadan dolayı aşırı sıcaklık oluşur ve zehirli gaz çıkarma ihtimali büyüktür. Büyük bir ihtimalle bizim zamanımızda ya da bir önceki işletmecinin zamanında betonla kapatılmış bu galeriler açılmış ve dolayısıyla ya yer altındaki havada zehirli gaz oranı yükselmiş, ya da beton kapakların açılması sonucu oksijenle temas olduğundan yangın olmuş ve aşırı derecede ısı meydana gelmiş.

Basında çok dile getirilen ‘yaşam odaları’ böyle bir faciayı önleyebilir miydi diye soruyoruz Dursun Dağdelen’e: “Türkiye’de benim gördüğüm ve bildiğim hiçbir kömür madeni ocağı yaşam odaları oluşturmak için elverişli değil.

Sorularımızı bilgisi ve tecrübesi ile içtenlikle yanıtlayan Dursun Dağdelen dostumuza ölü sayısı ile ilgili şüpheleri soruyoruz. “Madene giren ve çıkanların sayısı bellidir. Bunlar hep kayıt altındadır. Faciadan sonraki üç gün içerisinde 301 ceset çıkarıldı. Daha sonra 6 ceset daha çıkarıldı. Dolayısıyla toplam ölü sayısı 307 olarak kabul edilmelidir.

Dursun Dağdelen’e son bir sorumuz maden ocağında Suriye’li sığınmacıların çalışıp çalışmadığı konusundaydı. Dağdelen bu soruya da net bir yanıt verdi: “Ben facianın akabinde üç gün oradaydım. Orada yakınını arayan hiçbir Suriye’li görmedim. Bunlar şehir efsaneleri.

Elmadere köyüne geldiğimizde bizi köy meydanında bir maden işçisi karşıladı. Bu faciada kardeşini ve iki yakın akrabasını kaybetmiş. Facia ile ilgili koyu bir sohbete daldık bu maden işçisi kardeşimizle. Oksijen maskeler kullanılsa ölü sayısında azalma olmaz mıydı diye sorduk. Oldukça çarpıcı yanıtlar verdi. Maskeler, 15 yıl önceden, madenleri devletin işlettiği dönemden kalma maskelermiş. Bu 45 dakikalık maskelerin süreç içerisinde hiçbir kontrolü yapılmamış. Oksijen maskelerinin işe yaramadığını bilen işçiler de zaten maden ocağına girerken yük olmasın diye maskeleri yanlarına almıyorlarmış.

Bu madenci kardeşimize madendeki denetimlerin nasıl yapıldığını sordum. Yanıtı aynen şöyleydi: “Denetimin yapılacağı zaten önceden bildiriliyordu. Biz de madenin içinde denetimin yapılacağı yeri denetime uygun hale getiriyorduk. Denetimciler maden içinde 10-15 dakika kalıp denetimlerini yaptıktan sonra duyduğumuza göre yukarılarda bir restoranda denetim raporlarını işverenle birlikte hazırlıyorlardı.

Facianın sebebinin ne olabileceğini soruyoruz. “Son haftalarda içerde aşırı derecede terleme oluyordu. Sıcaktan elimizi kömür taşıyan bantların metal kenarlarına dokunduramıyorduk. Bu, trafo patlaması değil, açılan galerilerde çıkan yangından meydana geldi” diyor.

Elmadere köyünde ziyaretlerimizi bitirip köy meydanından ayrılmadan önce elinde çantasıyla bir çocuk köyün otobüs durağında beklemeye başladı. Bize, onun madende çalışmaya gitmek için servisi beklediğini söylediler. Bu köyde çalışan çok maden işçisi olduğundan servis buraya kadar geliyormuş. Yanına yaklaşıp sohbet etmeye başladık. Arkadaşımız Mehmet Uysal birlikte fotoğraflarımızı çekerken “Amca, fotoğraf çekmeniz şart mı?” diye sordu. Yaşını sordum; daha yeni 18’ine girdiğini söyledi. Ne zamandan beri madende çalıştığını sordum, 5-6 ay oldu dedi. Günde 8 saat madende çalışıyormuş, 2’şer saatten dört saati de yolda geçiyormuş. Çekilen fotoğrafları hiç bir yerde yayınlamamaya söz verdik.

Elmadere köy meydanında aracımıza binip köyden ayrılırken, Dursun Dağdelen’e sordum: Bu bir iş kazası mı, yoksa bir cinayet mi? Dursun Bey’in yanıtı yine net: “Bu faciada yapılan ihmaller gözönüne alınırsa bu bir iş kazasından çok cinayete benziyor.

Not:
Soma’ya Yardım Kampanyası 25 Temmuz tarihine kadar uzatılmıştır. Ramazan’da vereceğiniz fitre ve zekatlar bayramdan önce Soma ve çevresindeki madenci ailelere ulaştırılacaktır. Fitre ve zekatlar S. Kargi-Icel adına NL85 INGB 0689 7484 18 no’lu hesaba yatırılabilir.

 

syavuz@kpnmail.nl

© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.

View full post on InterAjans.nl