Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) Üç boyutlu bir roman

Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) Üç boyutlu bir roman

7 Şubat, 2015

SELAMUN YAVUZ UC BOYUTLU BIRS ROMANHOLLANDA’da yaşayan yazarlarımızdan Murat Tuncel ile birlikte geçtiğimiz Nisan ayında tesadüfen bir İstanbul yolculuğumuz olmuştu. Murat Tuncel son yazdığı romanın kapak çalışmaları ve baskı hazırlıkları için bir süre İstanbul’da kalacağını söyledi. Biz de kısa Türkiye seyahatimizde İzmir Kitap Fuarına uğrayacaktık. Dolayasıyla yolculuğumuz sırasında bol bol edebiyat, kitap ve yazı sanatından bahsettik.

Sohbetimizde sevgili Murat Tuncel yakında yayınlanacak son romanının konusu hakkında da kimseye anlatmamak kaydıyla kulağımıza bir şeyler fısıldadı. Romanın içeriği ile ilgili bu bilgileri aldıktan sonra merakla beklemeye başladık romanın yayınlanmasını. Yaklaşık iki ay önce Tuncel’le bir görüşmemizde kitabın imzalı bir nüshasını aldım ve fazla vakit geçirmeden okuyup bitirdim. Kitap da yayınlandığına göre romanın içeriğinden bahsetmekte artık bir sakınca yok.

Murat Tuncel’in bu romanını ‘Üç boyutlu bir roman’ diye adlandırmak yerinde olur; çünkü…

Bu bir göç romanı…

Romanın konusu, Torunoğulları ailesinin beş kuşak önce Semerkant’tan başlayıp Hollanda’nın Den Bosch kentine kadar uzanan bir göç hikâyesi. Osmanlı döneminde Rus harbinden başlayıp günümüze kadar uzanan bu göç romanında 130 yıllık sürekli Doğudan Batıya göçmüş Torunoğulları ailesi. Zamanı gelmiş Torunoğulları’nın dedeleri Molla Biro önünden küçük bir derenin aktığı, bahçesi meyve ağaçlarıyla dolu Mirişhan’da bir konakta konaklanmış. Gün gelmiş Rusların eline esir düşmüş Molla Biro. Ruslar bölgeyi işgal edince Batıya doğru zoraki göç başlamış Osmanlı topraklarına kavuşmak için. Osmanlı Doğu sınırını Batıya doğru çektikçe Torunoğulları’nın dedeleri de Batıya doğru göç etmişler.

Hollanda’da yaşayan biz Türkler için göç kavramının anlamı daha bir başka. Davulun sesinin uzaktan hoş geldiği gibi değil, göç olgusunun tam içindeyiz biz. Bu romanda Anadolu’dan Avrupa’ya klasik işçi göçünün yanı sıra, Kafkaslardan Anadolu’ya yapılan göçten kesitlerin de anlatılması bizim ne kadar göçebe bir toplum olduğumuzu da güzel bir anlatımla özetliyor.

Murat Tuncel bu romanında göç olgusunu “Yaşayan insan da bu su gibi sürekli yaşam vadisinde akmak, önü kesilince de kendine yeni yataklar açmak zorundadır” şeklinde betimlemesi aslında dünya göç tarihinin çok kısa bir özeti olarak kabul etmek gerekir.

Bu bir tarih romanı…

Bölgeyi, bölge insanını, bölge şivesini iyi bilen Murat Tuncel, kozmopolit bir yapısı olan Kafkasya’da savaş sırasında bile çeşitli boylardan Türklerin, Ermenilerin ve Gürcülerin birbirlerine destek ve dayanışmalarını, birlikte yaşama arzularını çok güzel ve akıcı bir dille anlatmış. Ne aşklarda, ne de düşmanlıklarda insanların Türk mü, Ermeni mi, yoksa Gürcü mü olduğuna bakılmaksızın. Bir Ermeni genci bir Gürcü kıza âşık olunca, kızı kaçırmasına Türk Molla Biro yardımcı olmuş. Gün gelmiş o Ermeni genç âşık, Molla Biro’yu derin kuyulardan ve Rus zindanlarından kurtarmış. Irk ve din gözetmeksizin tam bir dayanışma örneği.

Buna en iyi örnek, Hasan Ağa, Yetvart efendi ve Molla Biro, Mirişhan kasabasında birlikte sürdürdükleri yaşamın aynı düzende devam ettirilmesi için işgalci Rus General Melikof ile birlikte görüşmeye gitmeleri. İşte o görüşme öncesinden bir alıntı:

Yetvart efendinin istavroz çıkarmasını gören komutan biraz şaşırdı. Molla Biro’ya ‘Bu köyün hepsi Müslüman değil mi?’ diye sordu. Molla Biro, ‘Hayır, Aşağı Mahalle Hristiyan, Yukarı Mahalle Müslüman, yamaçta ise hem Müslümanlar, hem de Hristiyanlar yaşar’ dedi”.

Günümüzde din ve etnisite adına dünyada yapılan vahşetleri duyunca, insan Murat Tuncel’in anlatımıyla 130 yıl öncesinin Kafkasya’sında halkların kardeşçe yaşamasına geri dönmeyi istiyor.

Bu bir başarı romanı…

Romanda, beş kuşağın en sonuncusu Turgut Torunoğulları’nın ticari girişimciliği de anlatılmış. Turgut Torunoğulları’nın Edelstaal Fabrikasını satın alma öyküsü, Torunoğulları eğer Karslı olmasa mutlaka Kayserili olurdu dedirtecek cinsten.

Leerdam kasabasındaki bir bakkal dükkânından bir tencere fabrikasının bütün hisselerini satın alma sürecinde Turgut Torunoğulları’nın hayalleri, tereddütleri, pazarlamacılık başarıları, aile bireylerine ve çalışan pazarlamacılara karşı duyduğu sorumluluklar iç içe yoğrularak anlatılmış Murat Tuncel’in bu romanında. Ama aynı zamanda girişimcilik ruhu ve başarılı olma hevesi de akıcı bir dille anlatılmış.

Belli ki, Edelstaal ortaklarından Elias Efendi’nin hisselerini Turgut Torunoğulları’na devretme aşamasında kendi babasına atfen “Çift ayağının üzerinde durduğun gibi tek ayağın üzerinde de durmayı becerebilmelisin” şeklindeki sözleri, Turgut Torunoğulları’nın kulağına küpe olmuş ve daha ileriki aşamada Edelstaal’ın bütün hisselerini almasında kendisine ilham kaynağı olmuş.

****

Murat Tuncel’in bu romanında göç, tarih ve başarı öyküsü dönüşümlü olarak anlatılmış. Romanın ilk altı bölümünü okuyunca bu dönüşümlü anlatım tekniğini her roman okuyucusu çok çabuk kavrayabilir. Ancak Faik Bey’in (Turgut Torunoğulları’nın babası) hastane odasında yazdığı anılarında zaman zaman ‘flashback’ yapması -en azından benim- romanın tümünü kavramamı zorlaştırdı.

İleriki baskılarda bu romana Semerkant’tan Den Bosch’a göç eden Torunoğulları ailesinin bir soy ağacının eklenmesi ve yine aynı güzergâhta Torunoğulları ailesinin yerleştiği bölgelerin haritalarının eklenmesi, bu romanı daha da anlaşılabilir ve Nobel Edebiyat ödüllü Gabriel Garcia Marquez’in ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ adlı eserinin düzeyine getirebilir.

***

Ama daha fazla bu detaylara takılmadan Murat Tuncel’in bu göç, tarih ve başarı romanını mutlaka okumak gerekir.

Likya’nın Son Kralı, Murat Tuncel, ISBN 978-605-583166-0

 

 

 

Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz

© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.

View full post on InterAjans.nl