Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) TERÖRÜN PANZEHRİ (1): Laiklik

Selamün Yavuz (Hollanda Gündemi) TERÖRÜN PANZEHRİ (1): Laiklik

18 Ekim, 2015

SELAMUN YAVUZ TERORUN PANZEHRI 1 LAIKLIK yeni

TÜRKİYE, 7 Haziran genel seçimlerinden sonra maalesef yeniden bir terör sarmalının içerisinde buldu kendisini.

Geçen hafta sonu Ankara’da Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısında 97 insan hayatını kaybetti.

Öncelikle ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

Kısa bir analiz

Hep dile getiriyoruz; terör hangi dini ya da etnik temele dayandırılırsa dayandırılsın, kurbanlar kim olursa olsun, terörün her türlüsü şiddetle kınanmalıdır. Çünkü terör eninde sonunda bütün bir topluma zarar verir, toplum psikolojisini olumsuz etkiler ve toplumun ekonomik ve sosyal gelişmesine engel olur. Yani terör estirilen bir ülkede, terörden kazanan taraf aslında hiç yoktur. Ama estirilen terörden nemalananlar vardır, ama biz bunların kim olduğunu hiç bir zaman öğrenemeyiz.

Türkiye, 1970’li yıllardan beri hem yerel hem de uluslararası terörden en çok zarar gören ülkelerden birisi.

Türkiye’deki terörün yüzeysel bir değerlendirmesini yapacak olursak, önce sınıf çatışması ve soğuk savaş döneminde dünyayı dengeleyen egemen güçlerin ideolojik savaşının yerel yansımaları şeklinde bir analiz yapılabilir.

Daha sonra soğuk savaş sona erip dünya siyaseti tek kutuplu bir yörüngeye oturtulmak istenmesiyle dünya ve Türkiye’deki terör de bir evrim geçirdi; sınıf çatışması kaynaklı terör yerini etnisite, din ve mezhep kaynaklı teröre bıraktı.

Terörün geçirdiği bu evrimin tam da dünyada medeniyetler çatışması tezinin ortaya atıldığı zaman dilimine rastlaması elbette tesadüf değildir.

Medeniyetler çatışması tezi sınıf çatışmasını tamamen reddettiği, dünyada bundan sonra yaşanacak çatışmaların din, mezhep, kültür ve etnisiteye dayandırılacağını öne sürer. Daha doğrusu böylesi çatışmaların senaryolarını kaleme almıştır.

Nasıl iki kutuplu dünyadaki terör evrensel bir boyutta gelişmişse, medeniyetler çatışmasını temel alan tek kutuplu dünyadaki din, mezhep, kültür ve etnisiteye dayalı terörün de evrensel boyutları var.

ETA terörünü PKK teröründen, Boko Haram terörünü IŞİD teröründen ayrı tutamazsınız.

Terörün panzehri

Eğer terörün her türlüsüne karşı tavır takınacaksak, Türkiye’deki terör olaylarının ve bunun Hollanda’da yaşayan yurttaşlarımıza olası yansımasına karşı panzehri nedir sorusu üzerinde de ciddi ciddi düşünmemiz gerekir.

Evrim geçirdikten sonra yeni terörün beslenme alanı din, mezhep ve etnisite dedik. Öyleyse devlet ve kurumlarının, ülkedeki din, mezhep ve etnisite ile arasındaki ilişkiyi yeniden düzenlemesi gerekir. Bu bağlamda laiklik ve ulus devlet kavramları önem kazanıyor.

Laiklik ve ulus devlet neden önemli?

Sınıf çatışması kaynaklı terör laik ve ulus devletlerde de oluyordu. Ama din, mezhep ve etnisite kaynaklı terör, laiklik ve ulus devletin giderek anlamını yitirdiği, içeriğinin boşaltıldığı ülkelerde oluyor.

Din, mezhep ve etnisite kaynaklı terör neden Hollanda’da, Belçika’da yok, Türkiye’de var? Çünkü bu ülkeler laiklik ve ulus devlet konusunda tavizkar olmadılar ve bütün Avrupa’da olduğu gibi aydınlanma sürecini yaşamışlar ve toplumsal uzlaşı kültürünü iliklerine kadar benimsemişler.

Laiklik, aydınlanma ve uzlaşı kültürü

Laikliğin din ve mezhep ile devlet arasına koyduğu mesafe azaldıkça toplumun önemli bir kesimi din ve mezheplerini referans kabul ederek toplumda bir ayrıştırma yaratılıyor. Bu ayrıştırmayı yapmak da çok basit, çünkü birçok dünya ülkesinde çeşitli din ve mezhebe bağlı insanlar bir arada yaşıyorlar. Bu insanların arasına nifak tohumları atarak, bu insanların din ve mezheplerini ön plana çıkarmalarını teşvik ederek çatışma ortamı yaratmak çok kolay. Hele o ülke aydınlanma sürecini yaşamammışsa, o ülkede toplumsal uzlaşı kültürü yoksa, insanları birbirine düşürmek için egemen güçlerin fazla bir çaba sarf etmesine gerek yok.

Din ile devlet ilişkisini sadece kız öğrencilerin başörtüsü takma özgürlüğüne indirgeyen zihniyetin bu özgürlük uğruna verdiği mücadele, süreç içerisinde bir bumerang gibi geri dönerek bir anda mensup olduğu dinin ‘İslami terör’ adı verilen bir olguyla ilişkilendirilmeye dönüşüyor ve bu uğurda mücadele edenler hep kendini savunmak zorunda bırakılıyor.

Yani başörtüsü özgürlüğünü kazansalar bile din adına birçok şeyleri kaybettiklerinin farkında değiller. Çünkü başörtülü o masum kız öğrenciler, bir anda kendilerini hiç ilgileri olmasa bile İslami terör örgütleriyle ilişkilendirilmiş buluyorlar ve sürekli kendilerini savunmak zorunda kalıyorlar.

Oysa gerek başörtüsü olsun, gerekse din ile devlet arasındaki diğer sorunlu ilişkiler olsun, toplumsal uzlaşı ile daha sağlam temellere dayandırılarak çözüm yoluna gidilebilir.

Yani, din ve mezhep temeline dayalı terörün panzehri, laiklik, aydınlanma ve bu çerçevede toplumsal uzlaşı kültürüdür.

Çünkü laiklik her din ve mezhebe aynı mesafede durarak bir seçim yapmıyor, birine ötekinden öncelik tanımıyor. Her din ve mezhebe eşit davranıyor. Birinin diğeri üzerinde baskı kurmasına izin vermiyor.

Çünkü aydınlanma insanları bir din ve mezhebe mensup insanlar olarak görmüyor; insanları öncelikle birer birey olarak görüyor.

Çünkü toplumsal uzlaşı kültürü insanların birlikte barış içerisinde yaşayabilmesinin teminatıdır.

Ama kabul etmek gerekir…

Pratikte yaşanan birçok eksiklikler ve hatalı uygulamalar var.

Bu hatalar, kendini ‘laik ülke’ diye tanımlayan Türkiye’de de yapılıyor, örneğin Hollanda gibi diğer laik Avrupa ülkelerinde de.

Yani, laik devletlerde de din ile devlet arasındaki ilişkide yaşanan sorunlar var, ancak bu rejimin laik olmasından değil, laikliğin yozlaştırılmasından ve içinin toplumsal uzlaşı çerçevesinde iyi doldurulamadığından kaynaklanıyor.

Birkaç karşılaştırmalı örnek verelim…

Hemen hemen her uygar ülkenin anayasasında ‘sosyal devlet’ kavramına vurgu yapılır. Ama her ülke bu yükümlülüğü yeterince yerine getiremiyor. O zaman ‘sosyal devlet’ kötü mü demek gerekir, yoksa uzlaşı kültürü çerçevesinde sosyal devlet kavramının içeresini doldurmak mı gerekir?

Aynı mantık devletlerin anayasasında yer alan ‘adil hukuk’ için de geçerli. Ama her devlet yurttaşlarına adil hukuk dağıtamıyor. O zaman adil hukuk maddesini anayasadan çıkaralım mı?

Yani, yara nerdeyse neşteri oraya vurmak gerekir.

Yara laiklikte değil, laiklik kavramının yozlaştırılmasında.

***

Haftaya terör ile etnisite ve ulus devlet ilişkisini değerlendireceğiz.

 

 

Elektronik posta: syavuz@kpnmail.nl
Twitter: @SYavuzTR
Facebook: www.facebook.com/selamunyavuz

© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.

 

View full post on InterAjans.nl